Sosyal Medyada İkna ve Manipülasyon, Yahut Cambridge Analytica

0 Paylaşım
0
0
0

ABD başkanı Trump’ın 2016 yılı seçim çalışmaları sırasında sosyal medyayı kullanması çokça tartışmalara sebep oldu. Rusya’nın sosyal medya üzerinden seçimlere müdahil olduğu ve seçmenlerin spekülatif haberler ile manipüle edildiği iddiaları, demokratik mekanizmaların nasıl işleyeceği hakkında yeni sorular açığa çıkardı. Ülkemizde de mülteciler hakkında belli aralıklarla yayılan yalan haberler; toplumun görüşlerini, tepkilerini hatta oy verme davranışlarını belli düzeyde etkilemekte.  Bu sebeple; gazeteler, mitingler, sosyal medya paylaşımları, reklamlar vb. diğer tarafa bilgi akışı sağlayan araçlar üzerine tekrar düşünmek elzem. Bir insan konuşmanın sonunda ötekinin eylem ve hareketlerinde değişikliğe sebep oluyor ise bu durum ne zaman ikna etmektir, ne zaman manipüle etmektir?

Manipülasyon ve ikna temelde benzer eylemler olup aktörlerin durumuna göre farklı bir şekilde tanımladığımız olgulardır. Bizler ikna veya manipüle edilenin son durumuna göre iki aktör arasındaki iletişimi, subjektif olarak, ikna ya da manipülasyon olarak tanımlarız. Tarafların niyeti, rasyonellik seviyesi, rızası hakkındaki varsayımlarımız iletişimi tanımlarken kullandığımız öncüllerdendir.

 

Taraflar Arasındaki Bilgi Aktarımı Nasıl Gerçekleşir?

Bilgi aktarım şeklini doğru tanımlamak için önce bir aktörden ikinci aktöre bilgi akışını iyi ifade etmek gerekir. Görüneni tanımlayabilirsek, görünmeyip de fikir yürüttüğümüz noktaları da fark edebiliriz. Diyelim ki karşı tarafı ikna etmeye çalışan bir anlatıcı var. Aklında kurguladığı olaylar silsilesinin tutarlılığını karşı tarafa iletmeye çalışıyor. Karşı taraf farklı durumlarda pasif alıcı olabilir veya o konuda bilgi sahibi olup karşılık verebilir. Her türlü bilgi aktarımında bilgiyi tuttuğunu iddia eden kişi, hiyerarşik olarak yukarıdan bilgiyi karşı taraftakine sunar ve muhatabı ya kabul eder ya reddeder. Dinleyenin reddedişi yeteri kadar kuvvetli olduğunda ilişkiyi tersine çevirip bu sefer kendisi anlatıcıyı ikna etmeye çalışabilir. Bu ideal senaryoda münakaşanın sonunda argümanlar rasyonel bir şekilde sıralandığında iki taraftan birinin diğerine ikna olacağı varsayılır. Peki, bu tarz bir bilgi aktarımındaki kısıtlamalar nelerdir?

Her türlü bilgi aktarımında kişi, gerek kelime seçimleri ile gerekse olaylardaki detaylara verdiği önem sırası ile bazı bilgileri diğerlerinin önüne koyar. Bir olayın tüm ayrıntıları ile ifade edilmesi güç olduğu için kişi sadece önemli gördüğü kısımları aktarmakla yetinir. Herhangi bir çatışmada tarafları “işgalci”, “terörist”, “özgürlük savaşçısı” gibi kelimelerden hangisi ile tanımladığınız hem o olayda kimi haklı gördüğünüz hem de sizin bakış açınız ile ilgili ipuçları taşır. Anlatıcının olayı ele aldığı açının doğası gereği hiçbir bilgi aktarımı beraberinde getirdiği kısıtlamalardan münezzeh değildir. Bu sebeple, her bilgi paylaşımı doğrunun belli bir parçasını içerir. Bilgi transferi sırasında mutlak doğru peşinde koşmak faydadan ziyade belli ön yargıların otoriterliği ile sonuçlanabilir.

Bununla beraber anlatıcının kasıtlı olarak bazı bilgileri gizleme ve önemsediği bilgilere odaklanma ihtimali de vardır. Terörden bahsederken sadece belli bir dini gruba mensup insanlardan örnekler verip diğerlerini yok saymak gibi. Tartışmada argümanlarını sunan kişinin amacı kendi iddiasının doğru ve mantıksal olduğuna karşısındakini inandırmaktır. Tartışmacının çeşitli amaçlar doğrultusunda kandırma ya da karşısındakinin davranışlarını etkileme gibi gizli bir gündeme sahip olması tartışmanın manipüle edilmesine yol açar.

Ne var ki, kişinin niyetini test etmek çoğu durumda mümkün değildir. Herhangi bir tartışma karşılıklı paylaşılanlar üzerinden devam eder. Verilen argüman dışındaki ihtimallerin kanıtlanamayacağı farkındalığı ile sürer.

 

Karşı Tarafın Rasyonelliği Varsayımı

Bir seçimi kazanan taraf insanları ikna ettiğini iddia ederken, aynı taraf seçimi kaybettiğinde insanların başkaları tarafından manipüle edildiğini ifade eder. Her iki önerme de bilgiyi alan tarafın rasyonel olup olmadığına dayandığı ve ispatı mümkün olmadığı için doğruluğu bilinemez.

Eğer kişi karşı tarafın rasyonel olmadığını varsayıyorsa karşısındakini inandırmak için argümanlarını sadece rasyonel bir temelden sunmaz, duygusal içerikler ile destekleyerek mesajını iletebilir. Bu noktada aklımıza gelen soru ise şudur: kişinin mantıksal bir ispattan ziyade duygularına hitap edilerek yönlendirilmesi manipülasyon olarak kabul edilmeli midir?

Bu tür sorular sağlıklı iletişim önünde engeldir, çünkü bu konudaki herhangi bir görüş ispatlanamayacak iddialar içerir. Bilgi aktarımı sonucunda fikri değişenin aklını ne kadar kullandığı hiçbir zaman tartışma konusu olmamalıdır. Bu sebeple, herhangi bir tartışma iki tarafın da rasyonel olduğu varsayımı ile başlar.

 

Yanlış Bilgi ve Spekülasyon Ayrımı

İkna ve manipülasyon ayrımında niyetten sonra gelen diğer bir öncül sunulan argümanların doğruluğu meselesidir. Manipülasyonun çoğunlukla negatif anlamda kullanılmasının sebeplerinden biri karşı tarafı yönlendirmek isteyen kişinin kendi fikrini kabul ettirme uğruna uyguladığı yöntemler arasında ahlaki kabul edilmeyecek davranışların bulunma ihtimalidir. Daha önce tanımladığımız üzere argümanlarını sunan kişinin amacı kendi iddiasının doğru ve mantıksal olduğunu karşı tarafa kabul ettirmektir. Amacına ulaşırken kullandığı argümanların doğruluğu da ikna ve manipülasyon ayrımını belirlemede önemlidir.

Manipülasyon sırasında yalan haber kullanılması herkesin karşı çıktığı bir tarzdır. Ne var ki gelecek hakkında fikir yürütmek, iddialarda bulunmak yalan haber konseptinden çıkmaktadır. Bir aday seçildiğinde ekonominin bozulacağını iddia etmek bir tahmindir ve gelecek ile alakalıdır. Gelecek ile ilgili spekülatif bir bilgi yalan değildir, bu sebeple spekülatif açıklamaları manipülasyon olarak tanımlamak zorlaşır.

 

Tarafların Masaya Oturma Rızası

Her gün her an yönlendirmelere maruz kalıyoruz. Sosyal medya reklamları, şirketlerin satış stratejileri gereği reklam kampanyaları, politikacılar ve daha niceleri bizleri bazı davranışları ve bazı fikirleri sahiplenmemiz konusunda yönlendiriyor. Bu olay çoğunlukla bizlerin rızası üzerine gerçekleşmiyor. Toplumsal yaşamın bir parçası olarak kanıksıyoruz.

Bu bahsettiğimiz durum ikna-manipülasyon tartışmasının bir başka yönü olarak karşı tarafın tartışma masasına oturmaya razı olup/olmadığı meselesini düşünmemize neden oluyor. Rıza meselesini irdelemek için “Cambridge Analytica” davası biçilmiş bir kaftan. İddiaya göre 2016 seçimleri öncesi kampanya döneminde Başkan Trump ve ekibi, “Cambridge Analytica” şirketi ile çalıştı ve seçmenlerin Donald Trump lehine oy vermesi için onları yönlendirdi. “The Great Hack1” belgeselinde gördüğümüz üzere şirket, belli sayıda insanı belli kategorilere göre sınıflandırdı ve onlara özel reklamlar ve spekülatif görsel/haberler göstermek suretiyle bu grubun oy verme davranışlarını etkiledi (Davada geçen iddialarda yalan haberlere de yer verilse, yazımızın amacı gereği, yalan haberlerden ziyade spekülatif haberlere odaklandık). Kişiler paylaşımlarına, yorumlarına göre sınıflandırılıp ona göre nasıl ikna-manipüle edilecekleri planlandı. Tıpkı bir masada karşımızdaki insanın giyim kuşamına göre onun anlayacağı dilden derdimizi anlatmaya çalışmamız gibi.

Normal bir tartışmada taraflar tartışmaya girme rızasını kendileri gösterir ve sonucunda fikirlerinin değişmesi ihtimalini de göze alarak bunu yaparlar. Ayrıca, taraflar karşılarındaki tarafın amacının kendi fikirlerini değiştirmek olduğunu bilerek münakaşaya girerler. Sosyal medyada bazı rızalar toplu olarak alınsa da insanların bu rızaları verirken ne kadar bilinçli oldukları tartışma konusudur. Bir önceki başlıktaki gibi bu nokta da alıcının bu platformlara giriş kararını verirken ne kadar bilinçli olduğu tartışmasına gelmektedir ve yine kişinin ne kadar bilinçli olduğu tartışması kanıtlanamayacak, kontrol edilmeyecek iddialardan öteye gidemez.

 

Regülasyon, Fact-Checking Platformları 

Manipülasyonun gündemimizin bu kadar merkezinde olmasının bir başka nedeni de sosyal medyanın günümüzde hayatın her alanını kapsaması durumudur. Sosyal medyada çok fazla bilginin çok hızlı dolaşıma giriyor olması bu bilgilerin doğruluğunu değerlendirme süresinin de uzamasına neden olur. Ayrıca yalan yahut çarpıtılmış bilgiler biz doğru olup olmadığına karar verene kadar amacına çoktan ulaşmış olabilir.

Değerlendirmeyi yapabilme ehliyetine sahip olma/olmama durumu da bu işin bir başka yönü. Konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız birçok bilgi sosyal medya dolaşımında bizlerin önüne çıkar ve bizleri pasif alıcı durumuna getirir. Bu pasif alıcı olma durumu toplumların fikir ve davranışlarını yönlendirme konusunda bir tehlike oluşturur.

Bu gibi pasif alıcı olma durumundaki olumsuz etkileri azaltmak için ABD’de factcheck.orgtruthorfiction.com, Hindistan’da boomlive.in, Polonya’da demagog.org.pl, Türkiye’de ise teyit.org, Doğruluk Payı gibi “fact-checking” platformları kuruldu. Dünya genelinde ise 60 ülkede toplamda 188 tane “fact-checking” platformu bulunuyor.2 Bunların yanı sıra, Instagram ve Facebook’un kendi fact-checking sistemleri de bulunuyor. Fakat, “fact-checking” platformlarının sayısı artış gösterirken 2018 yılında MIT’de yapılan bir araştırma bu noktada ne kadar geride olduğumuzu gözler önüne seriyor: 2006-2017 yılları arasında atılan 126,000’den fazla paylaşımı inceleyen araştırmacılara göre Twitter’da yalan haberler gerçeklere oranla 6 kat daha hızlı yayılıyor.3

Türkiye özelinde incelersek mülteciler ve göçmenler hakkındaki asılsız haberlerin sosyal medyada yayılması toplumsal tahrik olaylarını artıyor.4 Myanmar’da askerler ve Budist milliyetçiler sosyal medyayı Rohingya Müslümanlarını karalama ve şeytanlaştırma amacıyla kullanarak toplumu yaptıkları zulmün haklı olduğuna ikna (yahut manipüle) etmeye çalışıyor.5 2018’de Pittsburgh’da bir sinagoga saldıran kişinin, bir sosyal medya platformundan etkilenerek Yahudilerin göçmenleri ABD’ye getirdiği ve beyazları azınlık haline getirdiğini düşünmesi 11 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.6

Pasif alıcılık üzerinden uygulanan kitlesel manipülasyona ek olarak, insanların yalan habere maruz kalma sayısı arttıkça onu yaymakta bir beis görmemesi durumu da toplumsal yönlendirme konusundaki tehlikelerden biridir.7 Hindistan’da Whatsapp üzerinden yayılan haberler sonucunda bazı gruplara yönelik linç olaylarının gerçekleşmesi uygulamanın aynı anda beşten fazla gruba mesaj iletilememesi gibi bazı önlemler alması ile sonuçlanmıştır.8

Bu sistemlerin ne kadar objektif olduğu hakkında ayrı bir tartışma da söz konusu. Daha önce bahsettiğimiz üzere bir vakanın tüm yönleri ile ifade edilmesi mümkün değildir. Bu tür platformların, doğruyu kontrol etmenin tek mercii haline gelmesi, spesifik bir bakış açışının tahakkümüne sebep olabilir. Bahsettiğimiz tehlikelere rağmen bu platformlar vakalar ile aktörlerin söylemlerinin tutarlılığı açısından değerlidir. Bize tüm tutarsızlıkları gösteremeseler de zaman içerisinde bazı farklı ifadeleri göz önüne çıkarabilirler.

 

Sonuç

Bilginin yayılma süreçleri, yukarıda çizilen resim de göz önüne alındığında, mutlak hakikatin taşınmasını imkânsız hale getirmektedir. Anlatıcının bakış açısı meseleyi taraflı kılar. İkna da manipülasyon da aslında nötr kavramlardır. Aralarındaki fark ise dönüp dolaşıp kişilerin niyetlerine, tarafların rasyonellik seviyesine ve yönlendirmenin eyleme dönüşen bir sonucu olması durumunda sonucun yorumuna dayanmaktadır. Bunun dışında her iki durumda da paylaşım şekilleri ve etkileşim benzerdir. İki kavram arasındaki farkı dayandırdığımız niyet ve rasyonellik seviyesi de net bir şekilde ölçümlenemez olduğundan ötürü, iki kavram arasına net bir çizgi çekmek zordur.

İki arkadaşın oturup bir şeyler tartışması ile bir alıcının sosyal medyada farklı bilgilere maruz kalması arasındaki fark, bilgi bombardımanına maruz kalma oranıdır. İlkinde sınırlı paylaşım söz konusu iken, ikincisinde saatlerce, günlerce aynı paylaşım ve iddia ile karşılaşabiliriz. Karşındakini tanımaya çalışma (profilleme) ise her türlü etkileşim için geçerlidir. İki insan oturup tartışırken dahi birbirini gözlemleyip, gerekli profillemeleri yapıp konuşmalarını karşı tarafı ikna-manipüle etme üzerine kurar. Facebook ve Cambridge Analytica’nın da yaptığı bu profillemeyi çok daha detaylı ve iyi şekilde yapıp ikna-manipüle etmek için sunduğu argümanları daha iyi bir şekilde düzenlemekten ibarettir.

Facebook kullanıcılarının bu argümanlara maruz kalmak için masaya oturmaya ne kadar razı ve ne kadar bilinçli oldukları sorusu hala önemlidir. Ne var ki bu, dışarıdan gözlemleyen insanların üzerinde fikir yürütemeyecekleri bir meseledir. Facebook kullanan kişi ‘terms and conditions’ kısmını onaylarken ne kadar bilinçli idi sorusu; o kişi üzerinde tahakküm kuran, o kişinin rasyonelliğini sorgulama hakkını kendinde gören, üzerine fikir yürüttüğü o Facebook kullanıcısından kendini daha bilinçli varsayan, üstünlük taslayan bir sorgulamaya yol açacaktır.

Bu düzlemde, regülasyonlar bir noktaya kadar fayda sağlasa da kendi iç dinamikleri ve karar mekanizmaları soru işaretleri ile doludur. Regüle edenlerin regüle edilenlerden daha iyi bildiği iddiası spekülatif, doğruluğu veya yanlışlığı kanıtlanamayacak, gelecekteki sonuçlara göre tekrar ve tekrar sonu gelmeyecek şekilde değerlendirilmesi gereken varsayımlardan ibarettir. Kimin daha doğru regüle edeceğinin bilinemeyeceği bu oyunda, kişilerin sosyal medyadan gelen her habere şüphe ile yaklaşması manipüle edilmemek için en doğru yöntemdir. Aksi takdirde; kişinin ne zaman manipüle edildiği, ne zaman ikna edildiği dışarıdan gözlem ile bilinemeyeceğinden herhangi bir kontrol mekanizması, kişinin üzerinden subjektif varsayımlar ile hareket etmekten ve dahi tahakküm kurmaktan öteye gidemeyecektir.

0 Paylaşım