Önceki nesillerin toplamış olduğu tecrübe yeni nesillere çeşitli yollarla aktarılıyor. Kümülatif şekilde bilgi toparlanıyor ve bu birikimden çoğu zaman yeni buluşlar, teoriler ortaya çıkıyor. Ötelere bakmak için bizden öncekilerin koyduğu tuğlaların üzerine çıkmamız çoğu zaman en kolay ve hızlı yol. Yükseköğretim sırasında bu sebeple bizden öncekilerin ne yaptıklarını anlayarak başlıyoruz. Ne demişler ne düşünmüşler bir görelim ki biz de dünyada toplanan bilgi ve düşünce havuzunun üzerine bir paragraf koyabilirsek ne mutlu. O birikim bir binadan ziyade havuzdur, çünkü hangi ürünün hangi zaman daha yukarı çıkacağı, hangisinin unutulup dibe batacağı bilinmez. Bir düşüncenin, tecrübenin üzerine inşa etmeye çalışırken bir de bakmışsın ki onun temelindeki tutarsızlıklarla uğraşmaya başlamışsın.
Özellikle çoğu zaman deme ihtiyacı duyduk çünkü bazen de önceki nesillerin çizdiği yollara uymak büyük buluşların, düşüncelerin önünü kesebiliyor. 0 ve 1 üzerine kurulan bilgisayar sisteminde bilgi çok hızlı bir şekilde üretildi ve yayıldı. Bu denklemin çizdiği yolda yeni üretimler yapmak görece kolay; ama bu kolaylık yeni bir paradigma düşünmeyi zorlaştırabilir. Bir açıdan bilimin deneme yanılma ile ilerlediğini düşünürsek her şeyi en baştan denemek gereksiz gelebilir. Başka bir açıdan her teorinin varsayımları ve istisnaları olduğunu düşünürsek sürekli başa dönme ihtiyacı çok da haksız sayılmaz. Demokrasi kavramını Antik Yunan’dan ve öncesinden itibaren tartışıyor olsak bile hala herkesin kabul ettiği bir kavram ortaya koymak güç. Mutlak doğruya ulaşmanın ve onu aktarmanın çokça tartışmalı olduğu zamanımızda yaptıklarımız o mutlak doğruya yakınsamaktan ibaret. Peki o mutlak doğruya yakınsarken kümülatif ilerleyen bilgi dağarcığı hep avantajımıza mı?
Başka bir deyişle, gelenekten gelen bilgi bize bazı belli başlı düşünme tarzları verip savrulmamızı engelliyor olabilir. Bu belli başlı düşünme tarzları bizi bir yola sokup alternatiflere ulaşmamızı engelliyor da olabilir. Üst nesillerin önümüze sunduğu tecrübeler ile yeni nesillerin nasıl ilişki kuracağı sonu olmayan bir gerilime sahip. Önceki devlerin omuzlarına çıkıp daha uzakları görebilmek çok değerli ve önemli. Aynı zamanda, yeni neslin içinde her zaman bir his: peki ya dev yanlış yerde duruyorsa?
Bilginin diz dize aktarıldığı bir dönemden kitlesel bir şekilde aktarıldığı zamana yavaş yavaş geçiş gerçekleşti. Bilgiyi aktaran gerek konferanslarda olsun gerek amfilerde olsun muhatabını tam olarak tanımadan birikimlerini paylaşıyor. Bu talebin bu kadar yoğun olduğu zamanımızda belki de mecburiyetten kaynaklı bir durum. Ne var ki, herhangi bir bilgi aktarımı iki tarafın iletişim halinde olduğu, beraber inşa ettikleri bir süreç olduğunda kâmil olarak anlamını kazanıyor. Kaba konulan bilginin karşı tarafa ulaştığında ne kadarının döküldüğünü bilmeden doğru bir inşa mümkün değil. Hem de muhatap bazı kısmını geri gönderebilme, itiraz edebilme hakkına sahip olmalı ki beraber bir inşa etme durumu olsun. Bilgi üzerine konuşuldukça canlanır ve hayatımıza anlam katar. Bir hafızada, kitapta veya dijital ortamda tartışılmadan durdukça solar.
Başka bir deyişle, bilgi aktarımı bir bakıma dinamik olmalı. Bu kitap yazmamak veya video çekmemek demek değil; ama o kitabı veya videoyu birileri ile tartışabilmeliyiz. Bir eseri kayıt etmek bir açıdan da dondurmak demektir. Ama mesele orada bitmiyor. O dondurulan şey, başka insanlarla tekrar tartışarak canlandırılabilir. Burada asıl mesele, alıcının pasif alıcı mı, aktif alıcı mı olduğu. Alıcının aktifleşmesi ise onu başkaları ile tartışması ile oluyor. Başkası ile tartışmayınca o donuk bilgi aktarımı gerçekleşiyor mu gerçekleşmiyor mu bilemiyoruz. Yazar olarak, müzisyen olarak fikirlerinizi duygularınızı ortaya koymak değerli; ama bu değerin bir parçası da alıcının ortaya koyulanla olan ilişkisinde saklı. Sadece dinleyip bakıp geçiyorsa hedef ıskalanmış olacaktır. Bu yüzden interaktif olması mühim. Kayıt altına alınan şey tekrar dinlenip canlandırıldığında amacına ulaşacaktır.
Bu sayımızda, öğrenme dediğimiz olayın nasıl ve neden gerçekleştiğini ele aldık. Yüksek eğitimden korona virüsü sırasında eğitime, kampüs hayatından online sistemlere, medreselerden akademik hayatlara çeşitli konuları ele alan yazarlarımız mevcut. Bu sayımızla düşünce hayatının bir parçası olmak istiyoruz. Belki sonradan gelenler bu dediklerimizin üzerinden yeni şeyler düşünür. Belki de bu dediklerimizi bir kenara koyup bu olmayan şeylere yönelmelerine ve farklı bir noktadan üretim yapmalarına vesile oluruz.
Yayın Kurulu adına,
Ahmet Utku Akbıyık, Arif Erbil