Secmen-Davranisi-ve-Anketler
© Element5Digital

Kafası Karışık Seçmen ve Anket Metodolojisi

0 Paylaşım
0
0
0

2023 Seçimlerine giden maratonda artık son düzlüğe girerken kamuoyu gündemini iyiden iyiye seçimlerin akıbetinin işgal ettiğini söyleyebiliriz. Çarpıcıdır ki, Dünya’daki muadilleri ile kıyaslandığında, ülkemizde seçimlere yönelik kamuoyu tartışmalarında anket verilerine yönelik ciddi bir kayıtsızlık söz konusudur. Kahvehanede 101 oynayan sıradan vatandaştan siyaset analistlerine ve hatta parti stratejistlerine kadar toplumumuzun her tabakasına nüfuz etmiş tabiri caizse bir anket fobisi mevcut. Elbette bu durumun anlaşılır sebepleri var. Son on yılda, ülkede gerçekleşen neredeyse her seçimin sonuçları karşısında ters köşe olmayı başarabilmiş(!) bir anketçilik sektörüne güvensizlikten duymaktan daha doğal bir şey olmasa gerek. Peki, Türkiye’de seçim anketçiliğinin bu başarısızlığının altında ne yatmaktadır? 

Bu yazıda, işbu soruya getirilen partizan motivasyonlar, özensizlik vs. gibi yaygın cevapların ötesine geçilerek şu ana kadar gözden kaçtığı düşünülen alternatif bir perspektif sunulacaktır. İlk kısımda ORC Araştırma’nın Ocak 2023 anketi üzerinden hakim anket metodolojisinin sahip olduğu temel felsefi kısıtlara değinilecek, akabinde Türkiye’deki seçmen davranışlarını analiz etmek için daha uygun, alternatif felsefi bir yaklaşım sunulacaktır. 


Seçmen Davranışı ve Hakim Anket Metodolojisi

ORC Araştırma’nın 2-5 Ocak 2023 tarihleri arasında 45 ilde 3780 kişi üzerinde yaptığı kamuoyu araştırmasına1 göz atacak olursak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefete desteğin gösterilen adaya bağlı olarak ciddi anlamda farklılaştığını söyleyebiliriz. Bulgulara göre; kararsızlar dağıtıldığında Kemal Kılıçdaroğlu, iktidar partisi adayı Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında katılımcıların %49.58’inin desteğini alırken, diğer potansiyel muhalefet adayları Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş sırasıyla %52.61, %52.87 ve %55.38 oranlarında desteğe sahip. Eldeki bu veriler muhalefetin çıkarabileceği farklı adayların seçimi kazanma şansına yönelik genel bir fikir verse de bu araştırmanın yapıldığı katılımcı havuzundan (örneklem) genel seçmen kitlesine (popülasyon) yönelik bir çıkarım yapabilmek için bazı felsefî varsayımlarda bulunmak zorundayız. 

Anket çalışmaları söz konusu olduğunda, örneklem ile popülasyon arasındaki bağlantıyı tesis etmekte başvurulan en yaygın teorik yaklaşım Frequentism’dir. Bu yaklaşım, anket araştırmasında ölçülen parametrenin popülasyon düzeyinde halihazırda tayin edilmiş bir değeri olduğunu varsayar ve belli bir güven aralığı dahilinde bunu ortaya çıkarmayı amaçlar. Seçimlerde bu parametre bir parti veya adayın seçmen genelinde alacağı oy oranıdır ve bu yaklaşıma göre anketin düzenlendiği şartlar altında seçimin tek bir sonucunun olduğu varsayılır. Örneğin; Cumhurbaşkanlığı seçimi bugün yapılacak olsa, iktidar ve muhalefet adaylarının sözgelimi %51’e %49 gibi ancak tek bir sonucu vardır. Seçimler aynı şartlarda sonsuz kere tekrarlansa dahi yine  bu sonuç ile neticelenecektir. 

Elbette anketin örnekleminden elde edilen sonuç doğrudan bu parametreyi vermez. Fakat herhangi bir yanlılık (bias) barındırmadığı sürece, örneklemin boyutuyla orantılı olacak şekilde sonuca yakınlaşmamıza imkân tanır. ORC Araştırma’nın anketinde örneklemin 3780 kişi olduğunu düşünürsek saptamaya çalıştığımız popülasyon düzlemindeki parametre değerinin %90 güven aralığında, anket bulgularının ± %2.67 aralığında bulunduğu çıkarımını yapabiliriz. Buna göre Kılıçdaroğlu’nun gerçek oy oranı %46.9 ile %52.3; Akşener, İmamoğlu ve Yavaş’ın sırasıyla %49.9-52.6, %50.2-55.5 ve %52.7-58 bandındadır. Seçilecek güven aralığına bağlı olarak bu aralıklar daralıp genişleyebilir, lakin hiçbir zaman tek bir değere indirgenemez. 

Konvansiyonel anket metodolojisinin varsayımları dahilinde elde ettiğimiz bu sayılar pek çoğumuza üç aşağı beş yukarı mantıklı gelebilir. Fakat, bu bulgulardan seçimin sonucuna yönelik bir ihtimal analizi yapmak istersek çok ciddi kısıtlarla baş başa kalırız. Nitekim, yüksek tutarlılık standartları takip edecek olursak, herhangi bir değerin ortaya çıkarmaya çalıştığımız popülasyon parametresi olma ihtimaline dair bir analiz mevcut teorik çerçeve içinde mümkün değildir. Örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı durumunda %50’nin üzerinde oy alma ihtimaline dair bir tahmin ya da çıkarımda bulunamayız. ORC anketi özelinde söylenebilecek tek şey %90 güven aralığında Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın seçimleri kazanırken, Recep Tayyip Erdoğan’ın kaybedeceğidir. Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in adaylıklarına yönelik ise böyle bir öngörü dahi mümkün değildir. 

Diğer yandan, daha pratik bir yaklaşım benimseyerek bir takım tutarlılık kriterlerinden ödün vermek pahasına, elimizdeki örneklem havuzundan elde ettiğimiz sonuçlardan popülasyon parametresinin alabileceği değerlere yönelik olasılık analizine girişecek olursak2, siyasete dair gündelik sezgilerimizle pek de uyuşmayan sonuçlarla karşılaşırız. Zira, ORC anketinin verilerine yönelik bu analiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu karşısında 2023 seçimlerinden galip çıkma ihtimalinin yaklaşık %60, Meral Akşener karşısında %5, Ekrem İmamoğlu karşısında %3.8, Mansur Yavaş karşısında ise sadece %0.04 olduğunu söyleyecektir. Teslim etmek gerekir ki, önümüzdeki seçimlerde zaferden en emin muhalif seçmen dahi bu olasılık hesaplarını biraz abartılı bulacaktır.

Karşımızdaki bu gerçeküstü tabloyu birkaç farklı biçimde anlamlandırabiliriz. Bir anket analisti için akla en yatkın yaklaşım, ORC’nin anket verilerinde sistematik bir yanlılık (bias) sorunu olabileceğidir. Buna dayanarak ORC anketinin seçim sonuçlarını isabetli bir şekilde yansıtmadığını düşünebiliriz, ya da daha konformist bir tavır takınarak Türk anket şirketlerinin geçmişteki seçim öngörülerinde yaşadıkları büyük hüsranlar hafızalarımızda tazeliğini hala korusa da, siyasete dair gündelik sezgilerimizi bir kenara atıp doğru aday seçimleri ile muhalefeti açık bir zaferin beklediğine inanmayı da tercih edebiliriz. 

Anket analizlerinde çoğu zaman göz ardı edilen, fakat teorik anlamda en az bu ikisi kadar meşru bir diğer seçenek ise benimsemiş olduğumuz metodun araştırmamızın bağlamına uygunluğunu sorgulamaktır. Şu ana kadar yaptığımız bütün analizlerde temel felsefi yaklaşım olarak benimsediğimiz Frequentism’in anket çalışmaları bağlamında, ölçülmeye çalışan parametrenin halihazırda tayin edilmiş bir değere sahip olduğunu varsaydığına yukarıda değinmiştik. Bu varsayımın seçmen davranışına yönelik oldukça dar bir çerçeve çizdiği gözümüzden kaçmamalı. Herhangi bir seçimin belli şartlar altında sonsuz kere tekrarlandığında dahi aynı sonuçla neticelenmesi için seçimin birincil aktörleri olan seçmenlerin, tercihlerini tam bir kesinlik ile benimsemeleri gerekmektedir. Seçmenlerin mevcut seçeneklere dair kesinlikten uzak, ihtimallere dayalı bir tutum sergilemeleri durumunda aynı şartlar altında tekrarlanan seçimlerin aynı sonuçla neticelenmesi mümkün olmayacaktır. Daha somut bir şekilde ifade edecek olursak, galiba bir dahaki seçim Reis’e atar kaçarım”, “tepki oyu olarak Hüda-par ya da Yeniden Refah’a basacağım”,  “Bilmiyorum, Kılıçdar’a veririm herhalde ya” vs. gibi kesinlik barındırmayan seçmen tutumları konvansiyonel anket metodolojisinin felsefî temelleri ile bağdaşmaz. Muhalefet ve iktidar koalisyonunun tabanları arasındaki kutuplaşmanın her geçen gün derinleştiği, var olan siyasi figürlerden hoşnutsuzluğun tavan yaptığı mevcut ikircikli iklimde, vatandaşın siyasete yönelik tutumunun da çarpıklaşması oldukça olasıdır. Seçmen davranışında bundan ileri gelebilecek artan belirsizlik öğesi, Frequentist olasılık teorisini seçimlerin sonucunu öngörmek için uygun bir yaklaşım olmaktan çıkarıp, bir takım olasılık-dışı öngörüler sunmasına sebep oluyor olabilir. 


Alternatif Formel Yaklaşım

Herhangi bir seçim anketinin analizini yaparken seçmen kararları nezdindeki bu belirsizlik öğesi alternatif bir felsefî yaklaşım ile ön plana çıkarılabilir. Bayesyen felsefe, Frequentism’den farklı biçimde, ölçülmeye çalışılan bir parametrenin popülasyon düzleminde tayin edilmiş belli bir değeri olduğu varsayımını benimsemez. Bilakis, her parametrenin rassal değişken (random variable) olduğunu ve bir olasılık dağılımına (probability distribution) tabi olduğunu ileri sürer. Bu yüzden bir takım nümerik işlemler ile yakınsanacak bir parametre değeri Bayesyen perspektif dahilinde söz konusu değildir. Elde edebileceğimiz her türlü veri, nicelik ve nitelik bakımından ne kadar kaliteli olursa olsun, nihai olarak mevzubahis parametrenin olasılık dağılımını verir. Bu; seçimler bağlamında, belli şartlar altında düzenlendiğinde tek bir seçim sonucu olmadığı anlamına gelir. Bir seçimi, birbiriyle tamamen özdeş şartlar altında sözgelimi 1000 defa tekrarlarsak dahi sonuçların yarısında A adayı, diğer yarısında ise rakip B adayı galip çıkabilir. Netice itibariyle, Bayesyen felsefe için, objektif dünyayı gözlemlerken karşılaştığımız belirsizlikler (uncertainty) ölçüm noktasında yaşadığımız kısıtlardan ileri gelen teknik bir problem olmaktan öte, doğrudan eşyanın kendisinde içkin bir sorundur. Bu sebeple, Türk kamuoyunda oldukça yaygın bulunmasından şüphelendiğimiz ‘kafası karışık seçmen’ tipinin sonuçlar nezdinde ortaya çıkaracağı belirsizlik öğesine teorik bir alan sağlamaktadır. 

Bu felsefî pozisyon etrafında teşekkül etmiş Bayesyen istatistik olarak adlandırılan kapsamlı bir literatür mevcuttur. Ne var ki, bu literatür tarafından sunulmuş analiz teknikleri, güvenilir bir sonuç için analiz nesnesi olarak birden çok gözlemi şart koşmasından dolayı, sadece ORC anketinden müteşekkil veri havuzumuz üzerinde bir analize imkân tanımamaktadır. Biz bunun yerine, tabiatı itibariyle daha formel teorik, Bayesyen felsefenin ruhuna uygun bir başka yaklaşım öne süreceğiz. Bu yaklaşım üç varsayım barındırmaktadır:

  1. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir adayın alacağı oy oranı Normal dağılım takip eder. Normal dağılım, davranışı belirsizlik barındıran parçaların bütünde oluşturduğu dalgalanmaların modellemesinde ideal bir dağılımdır. Bağlamımız olan seçim sonuçlarındaki belirsizlik öğesinin, bütünün parçalarını teşkil eden seçmen tercihlerinden ileri geldiğini düşünürsek, mevcut analizimiz için de uygundur.

     

  2. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucunun olasılık dağılımının özeksel eğilimi (central tendency) eldeki anketin sonuçlarıdır. Diğer bir deyişle, ORC anketinin bulguları Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en olası sonucudur. Bunun birinci varsayım ile ilişkisini kuracak olursak, Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının takip ettiği Normal dağılımın ortalama değeri ORC anketinin bulgularıdır. 


  3. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucunun belirsizliği kararsızların oranının doğal logaritması ile doğru orantılıdır. Normal dağılım özelinde belirsizlik parametresi standart sapmadır (standard deviation). Farklı aday senaryolarında kararsızların artış veya azalmasına bağlı olarak, seçim sonucuna dair belirsizlik artar veya azalır. Bu varsayım, modelleme tercihi olarak ilk bakışta keyfi gelebilir. Fakat analizimizin konusu bağlamda oldukça kritik sosyal bir dinamiğe işaret eder. Analizimizin teorik düzlemini Frequentism’den Bayesyen felsefeye kaydırmaktaki temel gerekçenin bir seçimin sonucuna dair içkin belirsizlik öğesi olduğunu ve bu öğenin mikro-ölçekte tekil seçmenlerin adaylara yönelik ikircikli yaklaşımlarından temellendiğini akılda tutalım. Kararsızlar oranını seçim sonuçlarına dair bir belirsizlik metriği olarak kabul ederek kararsız oranının sadece kararsızları ilgilendiren bir veri olmadığını, aynı zamanda tüm seçmenin adaylara yönelik tercihlerindeki ikirciklilik seviyesini açık eden bir gösterge olduğunu da kabul ediyoruz. Diğer bir ifadeyle, seçmenlerin bireysel düzeyde kararsızlıklarının, seçmen genelindeki kararsızlığı yansıttığını varsaymaktayız.

     

Şekil 1: Farklı muhalefet adaylarının Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alacağı oy oranlarının olasılıksal dağılımı. Kesintili kırmızı çizgiler konvansiyonel anket metodolojisinin, kesintisiz mavi çizgiler bu yazıda sunduğumuz Bayesyen analiz şemasının tahminleridir.

Bu yaklaşımı takip ederek seçim sonuçlarının olasılıksal analizini yaptığımızda (Bknz. Şekil 1) elde ettiğimiz netice konvansiyonel yaklaşımınkinden iki şekilde ayrışır. Birincisi; muhalefetin dört farklı muhtemel adayının, iktidar partisi adayı Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısındaki oy olasılıklarının dağılımı farklı belirsizlik katsayılarına sahiptir. Konvansiyonel Frequentism bazlı analizde belirsizlik, anketin düzenlendiği örneklemin büyüklüğüne bağlı olduğu için her dört adayın tahminleri de aynı belirsizlik katsayısına sahip idi. Önerdiğimiz çerçevede ise belirsizlik, örneklem boyutuyla değil kararsızların örneklem içindeki oranı ile hesaplanmaktadır. Bu sebeple muhtemel aday çiftleri birbirinden farklılaşan belirsizlik katsayılarına sahiptir. Nitekim, anket verilerine göre Erdoğan karşısına Kılıçdaroğlu, Akşener, İmamoğlu ve Yavaş’ın çıktığı dört farklı senaryoda birbirinden belirgin şekilde ayrılan kararsızlar oranlarıyla karşılaşmaktayız (sırasıyla, %15.7 %12 %11.1 %10.8). 

İkincisi, yine belirsizlik ile alakalı olarak, konvansiyonel kurama kıyasla savunduğumuz yaklaşım seçimlerin sonucuna yönelik daha yüksek bir belirsizlik öngörmektedir. Konvansiyonel modelde her dört aday için de standart sapma yaklaşık ∼ %1.6 iken, sunduğumuz alternatif modelde en yükseği Kılıçdaroğlu, en düşüğü Yavaş’a ait olmak üzere %2.75-2.38 bandında değişen adaylara özgü dört farklı standart sapma değeri mevcuttur. Bu durum, Şekil 1’de verilen, konvansiyonel yaklaşıma göre hesaplanmış Normal dağılımların daha dar kanat açıklığına sahip olmasından açık şekilde görülebilir. 

Tüm bu entelektüel çabamızın ürünü olan seçimin sonucuna yönelik olasılık analizine gelecek olursak, elde ettiğimiz sonuçların konvansiyonel yaklaşımın tahminlerine göre çok daha gerçekçi olduğunu söyleyebiliriz. Şekil 1’de görselleştirdiğimiz seçim sonucunun olasılık dağılımlarına göre, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’la girdiği ikili bir yarışta %50’den yüksek bir oy oranı alarak seçimden muzaffer ayrılma olasılığı %45.8’dir. Bu rakam, Meral Akşener ve Ekrem İmamoğlu’na gelince, sırasıyla %77.5 ve %80.5’e çıkarken, Mansur Yavaş’ta tavan yaparak %94.5’e varmaktadır. Hakim anket metodolojisinin sunduğu olasılık hesabına kıyasla, buna göre Meral Akşener’in Recep Tayyip Erdoğan karşısından galibiyetle ayrılması yaklaşık 4.5 kat, Ekrem İmamoğlu’nun 5 kat, Mansur Yavaş’ın ise 100 kat daha az olasıdır.

 

Sonuç

Yukarıda genel hatlarıyla sunmaya çalıştığımız yaklaşım yeterince ‘bilimsel’ bulunmayabilir. Dikkat çekeceği üzere, seçim sonuçları olasılık dağılımlarının belirlenmesi, belirsizlik parametrelerinin tayin edilmesi gibi analizin bir takım kritik noktalarında konvansiyonel istatistiğin ‘sistematik’ genel-geçer prosedürleri yerine, seçmen davranışını merkeze alan bağlama özgü tercihlerde bulunduk. Bu eleştirinin kısmen hakkını teslim etmekle birlikte, yaygın ‘sistematik’ istatistik pratiğinin ‘bilimsellik’ statüsü kazanmasında doğa bilimleri ile kurduğu sıkı ilişkiye parmak basmakta fayda var. Nitekim, geçtiğimiz yüzyılın başlarında konvansiyonel istatistiğin bilimsellik testini geçmesinde bilhassa epidemiyoloji, botanik gibi doğa bilimlerinde karşılaşılan sorunları çözme becerisi önemli rol oynamıştır. Ne var ki, 1950’li yılların akabinde aynı metotların doğa bilimlerinin steril alanından çıkıp, sosyal bilimlerin girift sorunlarına uygulandığında ne derece başarı gösterdiği muammadır. Dolayısıyla, bilimsel addedilen konvansiyonel istatistiğin bilimsellik rüşdünü sosyal bilimlerde henüz ispat etmediğini unutmamak gerek. Buna paralel olarak, konvansiyonel istatistiğin doğa bilimlerinde bu denli başarılı olmasının, bu disiplinlerin objektivist felsefî temellerine uygunluğunun rolü azımsanmamalıdır. Buradan sosyal bilimlerde benzer başarıları gösterecek metotların geliştirilebilmesinin ancak sosyal bilimlerin felsefî zeminine gösterilecek hassasiyet ile mümkün olacağı çıkarımı yapılabilir. Bu bağlamda, yukarıda sunduğumuz alternatif yaklaşım sosyal bilimlerin felsefî temellerine uygun istatistikî metotlar geliştirme misyonuna mütevazi bir katkı çabasının ürünüdür.

 

Not: Şubat ayının ilk haftası kaleme alınan bu yazı, Kahramanmaraş depreminin ardından bir ay gecikmeli olarak platformumuzda yayımlanmıştır.

Dipnot[+]

0 Paylaşım