İngiltere’de Bahçe Kentler: Sanayileşen Kentler Nasıl Dönüştürüldü?

0 Paylaşım
0
0
0

İlk makine çarkının döndüğü, makineleşen yaşamların başladığı ve sanayi kenti kavramının ortaya çıktığı İngiltere kentlerinin 1700’lerden günümüze uzanan hayat hikâyesinde “Bahçe Kent Hareketi” bir dönüm noktasıdır. Kirlenen ve aşırı göçlere sahne olan 19. yüzyıl İngilteresi’nin sanayi kentleri, döneminin en etkili şehir planlamacılarından biri olan Ebenezer Howard’ın Bahçe Kent (Garden City) hareketi ile bir dönüşüm yaşamıştır. İngiltere kentlerinin bu planlama modeli sayesinde kazandığı planlamanın birçok toplumsal olayda insan, doğa ve şehir ilişkilerini desteklediği görülmektedir. İkinci yılına girdiğimiz pandemi döneminde, bahçe kent modelinin kentlinin hem ruhsal hem de fiziksel sağlığının sürdürülmesindeki katkısını deneyimliyoruz. Teorik bir gözlükle deneyimsel bir yolculuk eşliğinde İngiltere kentlerinin günümüze kadar süregelen hikâyesini iki bölümde size aktarmak istiyorum. Birinci bölümde bahçe kent modelini ve İngiltere kentlerinin arka planı; ikinci bölümde bir bahçe kent örneği olan Manchester’ı ve Covid-19 döneminde buradaki kişisel deneyimimi sizinle paylaşıyorum.

 

Manchester Kolajı: Hava fotoğrafı, Büşra Berber, Manchester, 2020 ve Urmston Mahallesi Eskizi
Bahçe Kent Modeli Nedir?

İngiltere’nin kent yapısına ve yeşil dokusunun korunmuş olmasına hayranlıkla bakıldığını görmekteyiz. Bu kent kurgusu, teori olarak başlayan bir planlama modelinin yıllar içinde evrilerek bugüne kadar uygulanmasının sonucudur. Doğanın korunduğu, parkların yaygın olduğu ve sınıf fark etmeksizin her insanın toprağa yakın yaşadığı kenti hayal eden İngiliz kent plancısı Ebenezer Howard, “Yarının Bahçe Kentleri” modelini ilk defa 1902’de yayımlar.1 Yaşadığı endüstri toplumunun girdiği bunalıma, planladığı yeni yaşam modeliyle çözüm bulmaya çalışmıştır. Endüstri kentlerinde yaşayan işçi sınıfının içinde bulunduğu dezavantajlı (zengin sınıfa göre adaletsiz) beşeri ve fiziksel çevreyi değiştirmek için bir hareket başlatmıştır. Onun bahçe kent teorisi, hızlı ve yoğun kentleşmenin yarattığı ekonomik ve toplumsal sorunları, mekânsal örgütlemede kente göçün kontrolünü sağlamayı amaçlamıştır.2

Dokumacı James Hargreaves’in 1764’te icat ettiği “Spinning Jenny”3 ile başlayan endüstri devrimi, icatlar devam ettikçe kentleri üretim merkezi hâline getirdi. 19. yüzyılın başına gelindiğinde fabrika bacaları, endüstri burjuvazisinin mekânsal iktidarını temsil niteliğinde kentlerin ana silüetini oluşturdu. Bu bacalardan çıkan duman hem kenti hem de doğasını tarihte görülmemiş şekilde kirletti. İşçilerin yaşadığı uzun sıra şeklinde dizilmiş kulübe mahallelerinde kaldırım ve atık su kanalı yoktu; yollar çöp, çamur ve pis su birikintileri ile doluydu.4 19. yüzyılın ortalarına doğru kentlerdeki bu sağlıksızlaşma ve yoksulluk gündeme bir miktar gelse de çözüm arayışları 20. yüzyılın başlarında başladı.5 Bu dönemin düşünürlerinden biri olan Howard, kendinden önceki kentsel teorileri de süzgeçten geçirerek uygulanabilir bir model ortaya koydu.

Bahçe Kent Modeli’nin temel ilkesi, doğa ile bütünleşik yaşam biçimidir. Bahsedilen kentsel sorunları yaşayan bu toplumda dengeli bir mekânsal düzenlemenin yaşama uygulanması için gerekli adımları şemalaştırdı ve ilk defa İngiltere’de Letcworth Bahçe Kenti ile 1903’te Howard ve ekibi tarafından hayata geçirildi. Kır-kent kavramının (tezatlığın) birleştiği mekânı oluşturdu. Bu teoriyi “üç mıknatıs” (The Three Magnets) diyagramı ile açıkladı. Bu diyagramda ortada insan ve üç kenarda farklı yaşam tarzlarını temsil eden üç mıknatıs yer aldı. Farklı yaşam tarzlarının olumlu ve olumsuz özelliklerinin belirlemiş ve kır-kent sentezini ortaya çıkardı. Kentlerin bilgi, teknoloji, teknik özellikleri ile kırsal alanın huzur, doğal yaşam ve sağlık gibi özelliklerinin bir arada sentezledi.

Ebenezer Howard’ın üç mıknatıs diyagramı

Howard, kentlerin kontrolsüzce büyümemesini savundu. Kent sistemini oluşturan alt ünitelerin, ünite merkezleri ile bağlantıları kurularak yaşamsal faaliyetleri sürdürülmelidir. Bu bahçe kentlerin yeterli sayıda olup örgütlenmesi ile de “sosyal kentler” (Social Cities) modelini ortaya koydu. Bu modelde önerilen yeşil kuşak tasarımı kentlilere bulundukları yerden kolaylıkla erişebilecekleri uzaklıkta tasarlandıkları için insanlar, kent yaşamından uzaklaşıp kırsal yaşamın en özlenen unsuru olan doğal güzelliklere çok kısa sürede kavuşabilmektedir. Bu model, önce İngiltere’de başlamış olsa da Avrupa kentlerinde6, Avustralya’da7, ve Amerika’da8 Howard’ın modeli doğrultusunda bahçe kent girişimleri hızla yapılmıştır. Ülkemizde de 1928-1939 Ankara’nın imar planlarında etkisinin olduğu söylenebilir. Bahçe Kent teorisi günümüzde de güncelliğini korumaya devam etmektedir. Sermaye birikim süreçlerinin mekândaki bir sonucu olarak günümüzün yoğun yerleşimli kent merkezlerinin çevresel değerleri gözetmeyen ve kentlilik bilinci yaratmayan durumları devam ettiği sürece de Howard’ın modelindeki kentlere arzu devam edecektir.

 

Bahçe Kent’te İnsan – Doğa İlişkisi Nasıldır? 

İngiltere kentlerinde günümüzde de okunan bu planlamanın teorik ve arka planını gördükten sonra “Bahçe kentte yaşam nasıldır?” diye sorabiliriz. Howard’ın kent-kır birleşimi modelinin başarıyla uygulandığı ve aslında biz zamanlar endüstri bacalarının siyaha boyadığı Manchester’ın güncel kent dokusunda bir başarı hikâyesi okunuyor. Sınıf ayrımı olmaksızın toprağa yakın yaşama imkânına sahip kentli, Howard’ın hayalindeki senaryonun gerçekliğinde doğa ve kentin kendine özgü avantajlarından yararlanarak yaşamını sürdürüyor. Yayımlanan bir rapora göre Manchester’ın kentsel yüz ölçümünde yeşil alan yüzdesi %47 olarak belirtiliyor.9 Aslında bu oran, gözle görülür bir şekilde hissediliyor. Her mahallenin içinde kendi yeşil alanı bulurken, Howard’ın kurguladığı kentsel yeşil bantta ise daha büyük bir doğa parçasına ulaşabiliyor. Evden beş dakika yürüme mesafesinde kendini yüzyıllık ağaçların arasında, kuş cıvıltılarının içinde bulup kentte olduğunu unutabiliyor. Doğa ile iç içe ev ve mahalle çevresi insanın ruhsal ve bedensel sağlığını destekliyor. Çocuklar için de dengeli bir oyun-doğa-kent ilişkisi sağlıyor.

Ebenezer Howard, Bahçekent modeli

Howard’ın Bahçe Kent’i tasarlarken üçüncü mıknatısta ortaya koyduğu kır-kent sentezi, Covid-19 öncesindeki günlük yaşamda toplum karakterini ve huzurunu ortaya koymuştu. Ancak özellikle Covid-19’un döneminde ilan edilen ulusal karantinalarda toplumun bu süreci daha rahat atlatmasında bahçe kentin ve bahçeli evin büyük rolü vardı. Bir yılda üç kez ilan edilen ve en az üç ay süren ulusal karantinalarda az yoğunluklu kentlerin büyük avantajı görüldü. İtalya dâhil birçok yerde tamamen dışarı çıkmak yasakken İngiltere’de günde bir defa da olsa dışarıda spor yapmaya izin veriliyordu. Birçok ülkede açık alan da dâhil maske takılmak zorundayken İngiltere’de sadece kapalı alanlarda ve toplu taşımada maske zorunluluğu vardı. Hayat, eve değil; doğaya sığmıştı. Alt gelir grubunun da dâhil olduğu bahçeli ev olanağı ve spor için gidilen mahalle parkları, bu kapatılmış günleri bir nebze kolaylaştırmıştı. Londra’nın merkezinde apartmanda yaşayanlar ise işlerinin uzaktan çalışmaya çevrilmesi ile birlikte Londra’nın daha dışında ya da başka bir şehirde bahçeli evlere taşınmayı tercih etmişlerdi. Boşalan kent merkezleri tarihinin en düşük kira fiyatlarına şahit olmuştu. 

Bahçe Kent’in çıkış noktası sanayileşmenin kurbanı olan kentleri geri kazanmak ve doğa-kent dengesini kurarak toplumun adaletli ve huzurlu bir şekilde yaşaması için gerekli mekânsal planlamayı sağlamaktı. Howard’ın mıknatıslarının ve kentsel tasarım diyagramlarının baz alındığı ve günümüzde de hâlâ bu esaslara göre gelişim planlamaları yapılan kentlerin psikolojik ve fiziksel olarak toplumun gelişimini ve sürdürülebilirliğini desteklediğini görüyoruz. Hem kentin fiziksel alt yapısına sahip olup hem de insanın özünde var olan doğaya yakın olma ihtiyacını karşılayan bu kentlerin günlük yaşamda önemi büyükken salgın dönemlerinde de toplumsal psikolojik dayanıklılık üzerinde büyük bir etkisi olduğunu deneyimliyoruz. Doğadan beslenen huzurlu bir bireyin topluma katkısının da o derece büyüdüğünü görüyoruz. Umuyoruz ki bahçe kentlerden öğrendiklerimiz, bir gün ülkemizin de gerçekliği olabilsin. Huzur ile yaşamak, nefes alabilmek umuduyla…

 

Dipnot[+]

0 Paylaşım