Barbaros Caddesi’nden denize doğru inen birini sol tarafta Abdülhamid Han’ın hocalarından Şazeli şeyhi, Şeyh Zafiri Efendi; sağ tarafta kendi ismiyle anılan tekkesinde medfûn Neccârzade Mustafa Efendi; karşıda, deniz kenarında ise Barbaros Hızır Hayreddin Paşa’nın türbeleri karşılamaktadır. Bugün yer üstündekilerle oldukça seküler görünen Beşiktaş toprağı, yer altındakilerle tam aksi bir hâl arz etmektedir. Ömrü denizlerde geçen Barbaros Hayreddin Paşa, hâlen askeri gemilerin selam vermeden yanından geçmediği denize nazır makamında istirahat ederken denizden ancak bu kadar uzak kalabilmiş olsa gerektir. Hayreddin Paşa’nın modern şehir insanının tahayyül etmekte güçlük çekeceği derecede maceralı hayatını anlattığı hatıratında1Barbaros Hayreddin Paşa’ya atfedilen bu hatıratın, Sultan Süleyman tarafından hayatının anlatılacağı bir eser vermesi emredildiğinde, kendisi tarafından Seyyid Muradi Reis’e yazdırıldığı ve Sultana takdim olunduğu ifade edilmektedir. İlave bilgi için bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/gazavat-i-hayreddin-pasa kendisi, korsanlık ve dönemi hakkında oldukça ilginç hususlar mevcuttur. Eser gazavatnâme türünde olup doğrudan bu eserden yola çıkarak tarihi gerçeklik hakkında yapılacak çıkarımlar elbette çeşitli varsayımlara ve karşılaştırmalara dayalı olmak zorundadır. Bu yazıda, yalnızca eserde ortaya konan senaryo üzerinden gerekli yerlerde olaylara atıf yaparak kısaca korsanların dinle münasebetleri, Osmanlı’yla ve diğer güç odaklarıyla ilişkileri ve müteşebbis hayat tarzları üzerinde duracağım.2Bu senaryonun tarihi gerçekliğe mutabakatı tarihçilerin ihtisas alanına girmektedir.
Hatıratından öğrendiğimize göre Hızır Reis, Midilli’yi fetheden ordudaki askerlerden Yanniçalı3Bugün Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Vardar Yenicesi, bugünkü adıyla Yanniça. Yakup Ağa ile kendisinin tabiriyle güzellikte eşi bulunmayan4Başka kaynaklarda bu hanımın bir papazın dulu olduğu ve isminin Katerina olduğu da ifade edilmektedir. (Lowry, H. W., 2014, adanın yerlisi bir hatunun dört oğlundan üçüncüsüdür. Ağabeyi Oruç Reis ile birlikte birer müstakil tekneleri olup deniz ticareti yapmaktadırlar.5Yine aynı eserden Hayreddin Paşa’nın ilk teknesinin on sekiz oturaktan oluştuğunu da öğreniyoruz. Trablus’a doğru yaptıkları ticari bir seferde küçük kardeşleri İlyas’ın şehit olması, Oruç Reis’in ise Rodos Şövalyelerine esir düşmesiyle birlikte Hızır Reis’in ve abisinin hayatlarına ticaretin dışında bir boyut daha eklenir: kafirlerle gaza ve korsanlık.6Emrah Safa Gürkan’ın Sultan’ın Korsanları adlı eserinde de bahsettiği üzere Hızır ve Oruç Reislerin de aralarında olduğu korsanlar ikinci nesil korsanlar olarak tanımlanmaktadır. Kendilerinden öncekilerle karşılaştırılamayacak derecede askeri tecrübeye sahip olan “Bunlar denizde amiral olarak kendilerini kanıtlamanın yanı sıra, karada da ordulara komuta etmekteydi”. (Gürkan, E. S., 2018, s.20) Esaret yıllarında Hristiyan şövalyelerle ve geminin papazıyla münazaralara girişen Oruç Reis derin kelam kültürüyle7Oruç Reis’in şövalyelere bir ağaç parçasına tapınmayın dediği sırada şu sözleri bu derinliğe işaret ediyor: “(Allah) Mekândan münezzehtir ve zat-ı şerîfi bir hâl üzere sabittir.” (Düzdağ, M.E., 2014, s.13) neredeyse karşısındakileri Müslüman yapacaktır. Şövalyelerin, “Muhammed’in, seni elimizden kurtarsın.” demelerinden kısa bir süre sonra çıkan fırtınada gemiden kaçmanın yolunu bulan Oruç Reis’in böylece korsanlık macerası başlamış olur. Oruç Reis’in medrese tahsili görüp görmediğini bilmiyoruz; fakat felsefî-kelâmî ilkelerin ilgili dönemde halkın söylemine inebilecek bir basitlikte ve yaygınlıkta ortaya konduğu da gayet tabii beklenebilir.
Deniz, her ne kadar korsanlara özgürlük vadetse de rakiplerine üstün gelebilmek ve hayatta kalabilmek için başka otoritelerin altına girmeleri gerekiyor. Öyle ki Oruç Reis gerek Sultan Korkut’tan8Hatıratta sultan olarak anılan Şehzade Korkut’un, Sultan Selim’in tahta geçmesiyle denizlerde arandığını ve bu hengâmede Hayreddin ve Oruç reislerin Türk diyarlarından kaçarak Tunus tarafında gazalarına devam ettiklerini yine eserden öğreniyoruz. gerek de Mısır Sultan’ından fermanlar alarak ve ele geçirdiği ganimetlerden kendilerine hediyeler göndererek bu güç dengeleri arasında gemisini yürütmeye çalışıyor; fakat bu politik denge göründüğü kadar duygusuz da değil. Sultan Korkut’un Oruç Reis’e dua etmesi ve sonrasında başarılı seferlerle çok zenginleyen korsanlar hakkında Hayreddin Paşa şu cümleleri kurmaktadır: “Nasıl zengin olmayalar ki, Âli Osman’dan dua almışlardır. Dünyada iksir dedikleri padişah duasıdır…. Zira onlar bir ulu ocaktır. Kim onlara yan bakarsa onun başı aşağı olur.” Eser Sultan Süleyman’a atfedildiği için bu cümleleri gördüğümüzü düşünebiliriz elbette; ancak ilerleyen sayfalarda Endülüs’teki İspanyol zulmünden kaçan Müslümanlara yaptıkları yardımları anlatırken şu cümleleri kuran Hayreddin Paşa’nın siyasi davranmaya çalışmadığı görülmektedir: “Hasılı bu Müslümanlar nice nice cevr ü sitemler çekerlerdi. Âli Osman Padişahından bunlara bir medet olmadı.” 9Osmanlı Devleti, her ne kadar askeri bir yardımda bulunamamışsa da, Kemal Reis komutasında bir donanmayı 1505 yılında Endülüs’e esirleri kurtarmak üzere göndermiştir. https://www.fikriyat.com/galeri/tarih/osmanlinin-endulusun-surgun-muslumanlarina-yardimi/16
Esirlik yıllarında rüyasında gördüğü bir aksakallı pir, Kuzey Afrika’da nice cenklerde bulunurlarken Oruç Reis’in tekrar rüyasına girerek isabetli tedbirin ve nusretin Hızır Reis’e verildiğini ve komutayı ona vermesi gerektiğini tembih eder. Cezayir ve Tunus’ta fetihlerde bulunan kardeşlere Midilli’de ticaretle meşgul olan en büyük ağabeyleri İshak da katılır. Bu sırada yanlarında Kurtoğlu Muslihiddin Reis ve Deli Mehmet Reis gibi başka meşhur korsanlar da bulunmaktadır. Tunus’u zapt eden Hızır Reis, Cezayir’i fethetmeye çabalayan ağabeyi Oruç Reis’e yardım etmek üzere bu korsanları altı yüz tüvânâ (güçlü) yiğitle Cezayir’e gönderir. Rüzgârın, bu korsanları Kıbrıs-Mısır arasına sürüklemesiyle korsanların Osmanlı’yla ikinci karşılaşmaları gerçekleşir. Sultan Selim Han’ın Mısır seferine rastlayan bu korsanlar Kaptan Paşa’nın huzuruna çıkarılır ve sefere davet edilirler. Ancak Mısır fethedildikten sonra buradan da asker devşirerek Cezayir’e varabilirler. Artık Hayreddin ve Oruç Reisler Osmanlı’nın radarına girmişlerdir.
Korsanlar, Kuzey Afrika’da gerek Hristiyan Avrupa donanmalarıyla gerek de defalarca ihanet eden Arap kabileleriyle mücadele ederler. Oruç Reis’in Tlemsen’i de almasından sonra, Tlemsen Sultanı bölgedeki Arap şeyhlerini yanına alarak İspanyollarla anlaşır ve İspanya Kralı’nın gönderdiği destek kuvvetleriyle Oruç Reis tuzağa düşürülerek şehit edilir. Bu olaylardan sonra Cezayir’e gelen Hızır Reis üzerine gelen İspanyol ordularını bertaraf eder ve abisinin intikamını da almış olur. Bu savaşlarda o kadar çok esir alınmıştır ki, arzdaki artıştan dolayı, Hızır Reis’in deyimiyle bir soğana bir kâfir satılmaktadır (s. 117). Hem Kuzey Afrika karasında hem de Akdeniz’de ciddi başarılar elde eder. Hristiyan dünyada şöhreti artan Hızır Reis artık Barbaroşo (kızıl sakallı) olarak anılmaktadır.
Cezayir’de hâkimiyetini sağlayan Hızır Reis, bölge halkının önde gelenlerinden iki şeyhe öncelikle Cezayir’den gitmek istediğini söyler. Şeyhlerin ısrarları üzerine bölgede kalacaktır; ancak Cezayir’de Fas Padişahı yerine Halife, yani Sultan Selim Han, adına hutbe okutulup sikke bastırılmasını şart koşar. Çeşitli hediyelerle birlikte bölge halkından ileri gelenlerin yazdığı, Hızır Reis’i öven bir arzuhâlin Yavuz Sultan Selim’e gönderilmesiyle Hızır Reis, Cezayir-i Arap Beylerbeyi Hayreddin Paşa olmuştur.10Hatıratta geçtiği üzere Yavuz Sultan Selim Hızır Reis’e dua ederek “Hızır Reis, Nasreddin ve Hayreddindir. Hayreddin lalam düşmanlar üzerine daima muzaffer olsun” demiştir. (a.e., s.137)
Hatıratta anlatıldığı şekliyle Hızır ve Oruç Reislerin korsanlığında modern bireyin steril dindarlığının anlamakta güçlük çekeceği bir dindarlık karşımıza çıkmaktadır. Reislerin günlük yaşantıları öylesine güçlü dini motiflerle bezelidir ki gece ibadetleri, savaşlardan önce Peygamberi veya erenleri rüyalarında görmeleri ve onlardan savaşlarla ilgili taktikler almaları gibi olaylar korsanların dini yaşantılarına dair önemli ipuçları vermektedir. Öyle görünüyor ki sınırlarda mücadele eden bu insanların ötekiyle daima burun buruna olmaları kendilerine zihnî bir netlik veriyor. Akidelerindeki iman, İslâm, kâfir, münafık kavramları her gün yaşadıkları olaylarla ve ödedikleri bedellerle daha da perçinlenen bir keskinlik arz ediyor olabilir. Bununla birlikte bu metnin korsanların örnek alacağı karakterleri ortaya koyan bir eğitim metni olarak düşünülerek tarihi vasat yerine ideali tasvir ettiği de düşünülebilir.
Barbaros Hayreddin Paşa, Cezayir’de geçirdiği vakitlerde geceyi birinci kısmı Kur’ân okumak, ikinci kısmı ibadet etmek ve üçüncü kısmı uyumak olmak üzere üçe ayırdığını söylemektedir. 11 (a.e., s.247) Dinle münasebete ilişkin başka bir olay ise şu şekildedir: Hayreddin Paşa’nın emrindeki reislerden Aydın Reis, bir sefer sırasında Barbaros’u rüyasında görmüş ve ondan savaşla ilgili bir taktik almıştır. Sefer dönüşü Aydın Reisi kaptan yaptıktan sonra kendisine söylediği şu sözler, Barbaros Hayreddin Paşa’nın hayatına dair bir özet niteliğindedir: “… cihad yolunda gezenlerde seyran eksik olmaz”.12 (a.e., s.238-242) Seyranla kastedilen bir takım manevi hâller ve harikulade olaylardır.
Hayreddin Paşa’nın ve diğer korsanların maceraları yukarıda bahsedilenlerle sınırlı olmayıp Kaptan-ı Derya oluşu, Preveze Deniz Savaşı ve çok daha fazlası Ertuğrul Düzdağ tarafından neşredilen hatıratta canlı bir şekilde anlatılmaktadır. Midilli Adası’nda asker bir babanın oğlu olarak doğup Cezayir Beylerbeyliği’ne ve Osmanlı Devleti’nin Kaptan-ı Deryalığına uzanan hayatıyla Hızır Reis, gerisinde eşine zor rastlanır bir girişim hikâyesi bırakmıştır. Akdeniz Bölgesi ve çevresinde yaşadığı tarihten itibaren adından söz ettirmeye başlamıştır. Hatıratta geçen şu cümleler bu şöhretin habercisidir:
“Din düşmanlarını yeis ve matem üzere koduk. Bir zaman olur ki nâm ü şânımız tarihlerde yad oluna.” 13 (a.e., s.128)
“Bir kişinin ki yardımcısı Allah ola, var kıyas eyle ki ol ne şâh ola!” 14 (a.e., s.273)
Kaynakça
Düzdağ, M.E. (2014) Barbaros Hayreddin Paşa’nın hatıraları. Kapı Yayınları
Gürkan, E. S. (2018). Sultanın korsanları: Osmanlı Akdenizi’nde gazâ, yağma ve esaret,
1500-1700. Kronik Kitap.
Lowry, H. W. (2014). 8 Lingering Questions Regarding the Lineage, Life & Death of Barbaros
Hayreddin Paşa. In Frontiers of the Ottoman Imagination (pp. 185-212). Brill.
Dipnot[+]
↑1 | Barbaros Hayreddin Paşa’ya atfedilen bu hatıratın, Sultan Süleyman tarafından hayatının anlatılacağı bir eser vermesi emredildiğinde, kendisi tarafından Seyyid Muradi Reis’e yazdırıldığı ve Sultana takdim olunduğu ifade edilmektedir. İlave bilgi için bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/gazavat-i-hayreddin-pasa |
---|---|
↑2 | Bu senaryonun tarihi gerçekliğe mutabakatı tarihçilerin ihtisas alanına girmektedir. |
↑3 | Bugün Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Vardar Yenicesi, bugünkü adıyla Yanniça. |
↑4 | Başka kaynaklarda bu hanımın bir papazın dulu olduğu ve isminin Katerina olduğu da ifade edilmektedir. (Lowry, H. W., 2014 |
↑5 | Yine aynı eserden Hayreddin Paşa’nın ilk teknesinin on sekiz oturaktan oluştuğunu da öğreniyoruz. |
↑6 | Emrah Safa Gürkan’ın Sultan’ın Korsanları adlı eserinde de bahsettiği üzere Hızır ve Oruç Reislerin de aralarında olduğu korsanlar ikinci nesil korsanlar olarak tanımlanmaktadır. Kendilerinden öncekilerle karşılaştırılamayacak derecede askeri tecrübeye sahip olan “Bunlar denizde amiral olarak kendilerini kanıtlamanın yanı sıra, karada da ordulara komuta etmekteydi”. (Gürkan, E. S., 2018, s.20) |
↑7 | Oruç Reis’in şövalyelere bir ağaç parçasına tapınmayın dediği sırada şu sözleri bu derinliğe işaret ediyor: “(Allah) Mekândan münezzehtir ve zat-ı şerîfi bir hâl üzere sabittir.” (Düzdağ, M.E., 2014, s.13) |
↑8 | Hatıratta sultan olarak anılan Şehzade Korkut’un, Sultan Selim’in tahta geçmesiyle denizlerde arandığını ve bu hengâmede Hayreddin ve Oruç reislerin Türk diyarlarından kaçarak Tunus tarafında gazalarına devam ettiklerini yine eserden öğreniyoruz. |
↑9 | Osmanlı Devleti, her ne kadar askeri bir yardımda bulunamamışsa da, Kemal Reis komutasında bir donanmayı 1505 yılında Endülüs’e esirleri kurtarmak üzere göndermiştir. https://www.fikriyat.com/galeri/tarih/osmanlinin-endulusun-surgun-muslumanlarina-yardimi/16 |
↑10 | Hatıratta geçtiği üzere Yavuz Sultan Selim Hızır Reis’e dua ederek “Hızır Reis, Nasreddin ve Hayreddindir. Hayreddin lalam düşmanlar üzerine daima muzaffer olsun” demiştir. (a.e., s.137) |
↑11 | (a.e., s.247) |
↑12 | (a.e., s.238-242) Seyranla kastedilen bir takım manevi hâller ve harikulade olaylardır. |
↑13 | (a.e., s.128) |
↑14 | (a.e., s.273) |