Editörden: Afet

0 Paylaşım
0
0
0

Tarihsel olarak pek çok doğal afetle karşı karşıya kalmış ülkemiz için bu coğrafi gerçekliğin, hem bireysel hem de toplumsal anlamda ne kadar önemli olabileceğini 6 Şubat depremleri ile hepimiz hissetmiş olduk. Hayatlarımızı her anlamda sarıp sarmalayan ve etkisi altına alan bu olay, bizleri afet olgusu üzerinde detaylıca düşünmeye teşvik edip meseleyi çok yönlü olarak ortaya koymanın aciliyetini de gözler önüne serdi. Bizler de aradan geçen 6 aylık süreçte ülke gündeminde gittikçe daha az yer kaplayan bu gerçekle tekrar yüzleşmek ve aradan geçen zamanın getirmiş olduğunu umduğumuz sağduyunun etkisiyle meseleyi farklı boyutlarıyla ele almak için 14. sayımızı “Afet” konusuna ayırdık. 

Bu sayımızda, insanı ve toplumu bütünüyle etkisi altına alan afet olgusuna dünü, bugünü ve yarınıyla yer vermeye çalıştık. Bireysel saha tecrübelerinden arama kurtarma ve gönüllülük çalışmalarına, gazetecilik faaliyetlerinden depremin sosyal medyadaki iz düşümüne, insan-çevre ilişkisinin tarihsel sürecinden afetler esnasındaki milli güvenliğe kadar hemen her alanda afetlerin bizi ve toplumumuzu nasıl yoğurduğunu anlamaya çabaladık.

 

Bu sayımızda:

Mesude Samur, “Depremde Kimi Kurtarırız?” başlıklı yazısında, bir belgesel projesi için görüştüğü arama kurtarma çalışanlarının saha tecrübelerine ve yardım ile ilişkilerine yer veriyor. Hemen herkesin kendisine sorduğu “ne yapmalı” sorusunun bu süreçte de geçerliliğini koruduğunu ve bunun getirdiği mükellefiyet imtihanıyla beraber, kurtaran ve kurtarılan dengesinin nasıl değiştiğini ortaya koyuyor.

Arama kurtarma ekipleriyle birlikte deprem sürecinde sahaya koşan gazeteciler de hem mesleki hem de bireysel anlamda birçok zorlukla karşılaştı. Büşra Göktaş’ın “Çerçevenin Dışındakiler” isimli yazısında, sahadaki gazetecilik tecrübesini takip ediyor, felaketin seyircisi olmak ile olay yerinde başkalarının acılarını konu edinip çalışmak arasındaki farkı hissediyoruz. Yazar, başkalarının acılarına yaklaşırken gazetecilik deneyiminin; şefkat, kanıksama ve duyarsızlaşma arasında nasıl şekillendiğinden bahsediyor. 

Saha, başkalarının acılarına yaklaşmak ve acıları paylaşmak için bir zemin oluştururken her birimize “Ne yapabilirim?” sorusu için başka bir cevap sunuyor. Bir başka saha tecrübesi de Fatma Eslem Akbıyık’ın “Gittim, Gördüm, İnandım: Travma, Gönüllülük ve Depremin İzinde Yolculuk” yazısıyla okurla buluşuyor. Bu yazı, gönüllülük ve profesyonellik arasında değişen dengeleri ve travmaları atlatmak için acının merkezine gitmenin iyileştirici etkisini konu ediyor.

Sahada aktif faaliyetlerde bulunmanın yanı sıra psikolojik sağlamlığın yani esneklik, adaptasyon, kendini tanıma, problem çözme gibi becerilerin bu tür stresli süreçlerdeki olumlu etkilerini; Saadet Taşyürek “Zorluklara Rağmen Ayakta Durabilmek: Doğal Afetlerde Psikolojik Sağlamlık” isimli yazısı ile aktarıyor.

Sürecin bir başka etkisi ise dil kullanımı üzerinde gözlemleniyor. Asude Firdevs Emara, “Afetle Şekillenen Dil: Travma Sonrası Dil Değişir mi?” isimli yazısında doğal afetler gibi travmatik olayların bireysel olarak dilin kullanımını nasıl etkilediğini ele alıyor. Aynı zamanda, dilin kendisinin bu süreçleri atlatmada bir iyileşme aracı olduğuna değiniyor.

Yine dille alakalı bir başka yazıda Ahmet Utku Akbıyık ve Ayşe Betül Aytekin, “Türkiye’de Mülteciler İçin Deprem Sonrası: Medya, Algılar ve Dayanışma” başlığıyla sosyal medyada mültecilere ilişkin söylemlerin deprem sonrasında ne şekilde değiştiğini inceleyip okurları kötünün yanında yükselen iyiyi mercek altına almaya davet ediyor.

Afet sürecindeki kaygı ve stresin bireysel yönetiminin yanı sıra afetlerin toplumsal ve ulusal boyuttaki yönetiminin de insan güvenliği ve iyi hâlinin korunması için son derece önem arz ettiğini görüyoruz. Bu doğrultuda Bahadır Sancak , “Dedikodu Yapmanın Faziletleri” isimli yazısında bizi “toplum baskısı” olarak adlandırılan fenomenin toplumu bir arada tutma işlevi üzerinde düşünmeye davet ediyor. Birbirine müdahale eden toplumların felaket anlarında çok daha sıkı bir dayanışma içine girdiğini, birbirinin hayatını merak eden insanların birbirinin yaralarını sarmaya da daha istekli olduğunu vurguluyor.

Abdullah Eren ise meseleyi ulusal güvenlik ve devletin sorumluluğu bağlamında ele aldığı “Afetle Mücadelede Ordu ve Askerin Rolü” adlı yazısında, afet yönetiminde sivil idarenin yanı sıra askeri kuvvetlerin disiplinli ve sistematik bilgi birikimlerinin de ne denli önemli olduğunu gözler önüne seriyor.

Ebrar Sena Çekiç, “Afetler, İnsan ve Tabiat: Bize Müstahak mı?” başlıklı yazısında afet meselesini insan-tabiat ilişkisinin tarihsel süreci içerisinde konumlandırıyor. İnsanın tabiat üzerinde iddia ettiği tahakkümün günümüzde yaşanan pek çok afetin asıl sebebi olduğuna değinen yazar, bizleri tabiatla kurduğumuz ilişkiyi yeniden düşünmeye davet ediyor. 

Son olarak bu sayımızda, İslam Düşünce Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez; afetlere olan yaklaşımımız, depremin maddi ve manevi yaralarını sarma usulü, İslam düşüncesinin afet meselesine bakışı, afet sonrasında bireylerin sorumluluğu ve toplumu şekillendirmede gençlerin rolü üzerine sorduğumuz sorulara verdiği zengin ve besleyici cevaplarla meselenin farklı yönlerine ışık tutarken bizi daha önce düşünmediğimiz meseleler üzerine düşünmeye davet ediyor.

Bilvesile depremde vefat eden tüm kardeşlerimize rahmet; geride kalanlara şifa, sabır ve esenlikler diliyoruz. 

 

Yayın Kurulu adına,

Ayşe Işın Kirenci ve Ebrar Sena Çekiç

0 Paylaşım