Vesileci Bir Bilimin İmkânı

0 Paylaşım
0
0
0

Vesilecilik, Tanrı’nın yegâne etken neden olduğunun ve doğada genellikle neden-sonuç ilişkisi olarak algılanan ilişkilerin etkenlik içermeyen vesileler ya da Tanrı’nın iradesine dayanan bir-arada-oluşlar olduğunun savunulduğu bir nedensellik teorisidir1. Sünni kelamının ana ekolleri olan Eş’ari ve Maturidi geleneklerinin merkezinde yer alan nedensellik anlayışı olan vesilecilik, aynı zamanda Batı’da Descartes’ın metafizik çerçeve ve metodunu büyük ölçüde benimseyen Malebranche ve Cordemoy gibi Kartezyen vesileciler tarafından da savunulmuştur. Her ne kadar daha sonra Leibniz, Locke ve Hume gibi birçok filozof tarafından farklı noktalardan eleştirilmiş olsa da bu eleştirilerin vesileciliği ne ölçüde zayıflattığı tartışma konusudur.

Kelam ilminde yaratıcının varlığı ve sıfatlarının ispatı için kullanılan hudûs ve imkân argümanları, aynı zamanda vesilecilik için de çok önemli argümanlardır. Kabaca bahsetmek gerekirse, dünyada var olan tüm eşya ve oluşlara ait iki temel özellik mevcuttur; zamansal oluş ve mümkün oluş. Bir başka deyişle etrafımızdaki nesneler ve onların özellikleri, zaman içerisinde ortaya çıkmakta, değişime tabi olmakta ve son bulmaktadırlar. Bunun yanında onlar rasyonel olarak mümkün varlıklardır. Yani olmaları da olmamaları da tasavvur edilebilir nesnelerdir ki bunu zamansal oluşları da teyit etmektedir. Zira, eğer zorunlu olsalardı var olmamaları tasavvur edilemezdi, oysa etrafımızdaki şeylerin zamanda bir başlangıcı vardır. Eğer imkânsız olsalardı da varlığa gelmeleri tasavvur edilemezdi, oysa bizzat varlıkları bu seçeneği elemektedir. Dolayısıyla tüm nesneler ve özellikleri zamansal ve mümkündür. Var olmayan bir nesnenin kendini yokluktan varlığa çıkarması imkansızdır, dolayısıyla var olmak için başka bir varlığa muhtaçtır. Varlığı yokluğa tercih etmek bir iradeyi gerektirir. Ortaya çıkan nesneleri var edebilmek için onları meydana getirecek kudrete ve onlar ile meydana geliş süreçlerinin ilmine sahip olmak da şarttır. Dolayısıyla her zamansal ve mümkün varlık, gerçek varlık nedeni olarak ilim, irade ve kudret sahibi bir Zat’a muhtaçtır. Etrafımızda gözlemlediğimiz düzenli bir-arada-oluşlar ise doğa içinde mevcut etken bir nedenselliğe değil, şeylerin bir düzen dâhilinde yaratılmasında görünen ve etkenlik içermeyen vesile-nedenlere işaret eder. Kelam geleneğinde bu düzen “adetullah” kavramı ile ifade edilir.

Vesileciliğin diğer nedensellik anlayışlarından farkını İmam Gazali’nin Filozofların Tutarsızlığı’nda verdiği meşhur bir örnek üzerinden somutlaştıralım.2 Pamuk ve ateşi bir araya getirdiğimizi tasavvur edelim. Birçok insan için pamuk ve ateş temas ettiğinde pamuğun yanması bu temasın zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkacaktır. Yani ateş, pamuğun yanmasının gerçek nedeni olarak kabul edilecektir ve yanma da doğal bir sonuç olarak bu teması izleyecektir. Bu anlayışa nedenleri doğa içerisinde konumlandırdığı için “doğal nedensellik anlayışı” da diyebiliriz. Gerçekten de gözlemlediğimiz olguyu derinlemesine analiz etmediğimizde, gündelik anlayış içerisinde böyle bir analiz, gözlemin bizzat tasviri gibi gözükebilir. Bunun neticesi olarak doğal nedenselliğin reddedilmesi, bizzat gözleme ve makul olana irrasyonel bir başkaldırı olarak algılanabilir.

İşin aslı ise göründüğü kadar basit değildir. İmam Gazali’nin de belirttiği üzere pamuk ve ateşin bir araya getirilmesi ve pamuğun yanmasını zorunlu bir neden-sonuç ilişkisi olarak sunmak gözlemi aşan bir varsayımdır. Zira bizim gözlemlediğimiz pamuk ve ateşin teması ve yanmanın bir-arada-oluşudur, zorunlu bir neden-sonuç ilişkisi değil.

Bu noktada doğal nedenselliği savunan bir kimsenin şöyle bir itirazı söz konusu olabilir: “Doğa bize mükerrer bir şekilde birbirini takip eden ‘istisnasız’ bir-arada-oluşlar sunmaktadır. Yani gözlemlediğimiz kadarıyla pamuk ve ateşin her teması pamuğun yanması ile sonuçlanmaktadır. O halde bu ilişkiyi zorunlu bir neden-sonuç ilişkisi olarak algılamaktan daha doğal ne olabilir?”  Kartezyen vesileci Malebranche’dan aldığı ilhamla David Hume, bu ve benzeri itirazlara bir karşılık olarak tümevarımdan yola çıkarak zorunlu bir sonuca varamayacağımızı belirtmiştir.3 Bu da demektir ki bir olguyu bin sefer gözlemlemek bin birinci sefer tam da beklediğimiz sonucu alacağımızın garantisini bize veremez. Dolayısıyla pamuğun yanmaması ihtimalini aklen dışlayamayız. Radikal bir deneyci olan Hume için nedensellik, zorunluluk içermemekle beraber doğada neden-sonuç ilişkileri olarak tespit ettiğimiz bir-arada-oluşlara işaret eder, ötesine değil.

Tam da bu noktada Hume vesilecilerden ayrılmaktadır. Vesileciler de doğadaki bir-arada-oluşların zorunluluk içermediği noktasında Hume gibi düşünseler de bunun ötesinde gerçek nedenselliğin doğada bulunamayacağı ve doğadaki bir-arada-oluşları aşan bir nedenselliğin olması gerektiğini savunmaktadırlar. Bu noktada zikredilmesi gereken bir başka çok önemli argüman, hakiki nedenselliğin zorunluluk içermesi gerektiğine dair olan argümandır. Zira bir olgunun nedeni olarak varsayılan diğer bir olgu mevcut iken beklenen sonuç ortaya çıkmıyorsa, neden olarak varsayılan olgunun gerçek neden olmadığını ve bunun ötesinde bir neden olması gerektiğini düşünürüz. Dolayısıyla nedensellik kavramının doğru analizi, bu zorunluluk gözlemde temellenmese dahi, bizi nedensellik ilişkisinin zorunlu olması gerektiğine götürmektedir. Hatta nedenselliğe dair bu temel kavrayışın bilimsel gelişmenin genel motivasyonunu teşkil ettiği dahi söylenebilir. Bir örnek üzerinden izah etmeye çalışalım. Bilim insanları uzun bir süreçte, binlerce gözlem ve deney neticesinde şöyle bir düzenli oluşun farkına vardılar; deniz seviyesinde (1 atm basınçta) su 100 santigrat derecede kaynar. Bu düzene doğal nedensellik çerçevesinden de vesilecilik çerçevesinden de yaklaşılabilir. Suyun tespit edilmiş olan koşullarda 100 santigrat derecede ısıtılmaya devam etmesi suyun kaynamasının gerçek nedeni ya da vesilesi olarak gösterilebilir.

Varsayalım ki tespit edilmiş tüm koşullar sağlandığı halde beklenilen sonuç gerçekleşmemiş, su 1 atmosfer basınçta 100 santigrat derecede ısıtılmaya devam edildiği halde kaynamamış olsun. Bu mesele iki bağlamda ele alınabilir. Birinci bağlama göre neden olarak tespit edilen faktörlerin dışında kalan başka bir takım doğal faktörler söz konusudur ve bu faktörler mevcut olmadığı için beklenilen sonuç meydana gelmemiştir. Bu durumda bu doğal faktörlerin ne olduklarını tespit etmeye ve gözlemlediğimiz olguya dair izahımızı geliştirmeye çalışırız. İkinci bağlam ise neden olduğu söylenilen doğal faktörlerin aslında gerçek neden değil; ancak genel bir bir-arada oluşa işaret ettiği ve gerçek nedenin ise bunlardan farklı olduğudur. Vesileciler ikinci bağlamı vurgularlar. Sonsuz kudret sahibi Zat’ın iradesi bir şeyin var olmasını ya da olmamasını dilediğinde herhangi bir ikinci nedenden hakiki manada bahsetmek imkânsız olur. Zira, böyle bir irade ve neticesi arasındaki ilişki zorunludur. Dolayısıyla doğal nedenler etkenlik içermeyen vesileler derekesine inerler. Bununla beraber vesileci bilim insanları da böyle bir durumda kaldıklarında hakiki nedeni değil, ilahi düzeni/adeti tespit ve doğru vesile-nedeni kavramak adına birinci bağlam dahilinde bilim yapabilirler. Böyle bakıldığında iki bağlamın birbirini dışlamak zorunda olmadığı da anlaşılır.

Hem doğal nedenlerin kategorik olarak açıklamayı tamamlayacak yeter neden olamayacaklarını teslim edip hem de vesilecilikte olduğu gibi doğa üstü bir nedensellik anlayışını reddeden üçüncü yol ise pek makul gözükmemektedir. Bu anlayış hem rasyonel olarak tutarsız hem de bilimsel manada verimsizdir. Bilim insanları eğer bu şekilde düşünmüş olsalardı deney ve gözlem yoluyla bilimsel ilerleme katetmek mümkün olmayacaktı. Zira gözlem ve deney mevcut teorilere uymadığı noktada teoriyi geliştirmek gerektiği söylenemeyecekti. Çünkü teori doğru da olsa, tüm faktörler doğru bir şekilde tespit edilmiş de olsa, başka bir neden mevcut olmadığı halde sonuç beklendiği şekilde gerçekleşmeyebilirdi. Vesileci çerçevede ise bilimsel ilerlemeye yukarıda değinildiği gibi ilahi düzeni/adetullahı ve doğru vesileleri tespit bağlamında yaklaşılabilir. “Adetullah” kavramı istisnasız bir evrensel oluşa işaret etmese bile, genel oluş babında bir düzen beklentisini meşru kıldığından bilimsel gelişme için yeterli altyapı vesileci çerçeve üzerinden de sağlanmış olacaktır.

Dipnot[+]

0 Paylaşım