Sosyal Medya Fıkhı 2.0

0 Paylaşım
0
0
0

Son çeyrek asrın üzerinde bir hayalet dolaşıyor: Yeni medya hayaleti. Bu hayalet, kimine maddi kurtuluş vaat ediyor, kimini manevi yok oluşla tehdit ediyor. Büyüklerin evlatlarını ellerinden alabiliyor, küçüklerin ise geleceklerini.  Hem vaatkâr hem tehditkâr tavrı, yeni medyayı hem korkulan hem de peşinden sürüklenen bir heyula halinde üzerimizde dolaştırıyor.

Genelde yeni medya, özelde sosyal medya dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en çok konuşulan konular arasında. Dünyada 2000’lerin hemen başından beri yerleşik bir disiplin/araştırma sahası olarak çalışılan yeni medya alanın önemi, ülkemizde biraz geç fark edildi. Henüz esaslı araştırmalardan uzak olan bu alanda yapılan analizler ve yorumlar genelde bireysel tecrübe ve gözlemlerin ürünü. Son birkaç yılda etki alanının genişlemesi, kullanım ve bağımlılık yaşının düşmesi, ciddi bir gelir kaynağı olması, toplumsal hareketlere yön vermesi, adalet arama/ses duyurma mecrası hâlini alması gibi fonksiyonları bu haklı popülerliği pekiştirdi. ‘Bırak şu telefonu’cu annelerimiz instagram fenomeni; ‘çocuklar sosyal medyada zaman kaybetmeyin’ci hocalar twitter etkileşimcisi oldular çoktan.

Geleceği sosyal medyada görenler, bu platformların imkânlarından faydalanmaya çalışıyorlar. Sosyal medyayı çağımızın sorunu/hastalığı olarak gören taraf ise, bu mecraların olumsuz etkilerinden korunma yahut bu platformları daha faydalı hale getirme çabası içindeler. Öte yandan, Müslüman camiada internet/sosyal medya fıkhı belirleme gayretleri var. Karşısında durmanın mümkün olmadığı anlaşıldığından beri, internette üretilen içeriklerin ıslahı ve ihyası gündemde. Çünkü önceden birkaç hamasi itiraz veya engelleme ile uzak durabileceğimizi sandığımız sosyal medya, artık hayatlarımızın başköşesine oturmuş durumda ve biz bu kalıcı misafiri tanımak, anlamak, anlamlandırmak ve birlikte yaşama hukukunu tesis etmek durumundayız.

 

Fıkhı Olmayan Her Şey Buharlaşıyor

Fıkıh, kişinin kendi lehinde ve aleyhinde olanları (hak ve sorumluluklarını) bilmesi veya amellerin şer’i hükümlerini bilmeye yarayan ilim dalı olduğuna göre, annemizden, hocamızdan, hatta eşimizden daha çok alış-veriş içinde olmak suretiyle amel kümemizin en büyük elemanı olan bu platformların fıkhını da bilmeli miyiz? İnanan bireyler için cevap elbette evet. Peki nasıl olacak bu anlama, anlamlandırma ve hukuki çerçeveye oturtma ameliyesi? Sosyal medyanın haramları, mübahları ve helallerini nasıl belirleyeceğiz? Bu dünyanın kendisi hakkında sorular sormadan, üretilen içeriğin ‘İslamîliğine’ göre hüküm vermek yeterli olacak mı? Tüm bu sorulara tatmin edici cevaplar verebilmek, bir sosyal medya ilmihali veya fıkhı tesis edebilmek için öncelikle bu dünyanın ben tanımını, imkânlarını, sınırlarını, mevcut durumunu ve gidişatını iyi analiz etmek gerekir. Klasik tabirle, efradını cami ağyarını mâni bir sosyal medya tanımı yapmak, politika üretimi için atılacak ilk adım olmalı.

 

Bir Büyük Devrimin Anatomisi

Sosyal medya konusunda klişelerden sıyrılıp yeni şeylerden bahsetme vakti geldi. Telefonun esir aldığı insan temalı görseller vakıayı tespit için yeterli gelmiyor artık. Bu yeni dünyayı, bu büyük devrimi, bu yeni bilgi kaynağını soğukkanlılıkla tanımak gerekiyor. Kiminle dövüştüğünü bilmek, her dayak yiyenin hakkıdır sonuçta, en azından çarpan arabanın plakasını almak.

Türkiye, dünyada internet kullanımında Kuzey Amerika (%95) ve Kıta Avrupası’nın (%94) ardından 3. sırada geliyor (%88).1 82 milyonun içerisinden bebek ve yaşlı nüfusu çıkarınca neredeyse nüfusun tamamı internet kullanıyor demektir bu. Günde ortalama 7 saat 15 dakika harcadığımız internette, bu sürenin 4 saatini sosyal medyada geçiriyoruz. Sosyal medya kullanıcı sayımız ise oldukça yüksek: 52 milyon. Başka bir deyişle 15-65 yaş arası nüfusun tamamına yakını whatsapp, youtube, facebook, twitter veya instagram uygulamalarından en az birini kullanıyor.  Bilgi ve eğitim aracı olarak sosyal medya, kullanım yoğunluğu ve etkisi itibariyle okul ve ailenin önünde ilk sırada yer alıyor.

Sosyal medya kullanım tarzları incelendiğinde ortaya 3 farklı profil çıkıyor:

  • Sıradan Kullanıcı (Casual Users): Sosyal medyanın %85’ini oluşturan bu grup, pasif katılımcı olarak yer aldığı platformlarla içerik tüketen zümreyi oluşturuyor. Satın alan, ikna edilen ve etkilenmeye çalışılan bu grup, sosyal medya piyasasının müşterileri aynı zamanda.
  • Aktif Kullanıcı (Active Users): Youtuber veya Influencer olarak tanımlanan bu grup, sosyal medyada içerik üreten, belirleyici, satmaya veya ikna etmeyen çalışanlardan oluşuyor. %10’un temsil ettiği bu grup, genelde ‘trend’leri belirliyor, algıları, doğruları, yanlışları, iyileri ve kötüleri belirliyor.
  • Kanaat Önderleri (Celebrities): %5’lik kesimi oluşturan bu grup ise içerik üretmez, belirlenmiş içerikte veya iki olay arasında taraf seçer. Sanatçılar, sporcular, politikacılar veya public figure olarak adlandırılan bu küçük fakat etkisi çok büyük grubun tutumu, %85’in yöneleceği tarafı belirler.

Başka bir deyişle, %10’luk bir grubun, milyonları bir fikre ikna edebildiği, bir ürünü pazarlayabildiği, politikayı, hukuku ve ülke gündemini etkileyebildiği bir mecra sosyal medya. Yani, yönlendirme, ikna etme ve etkileme üzerine kurulu bir dünya burası.

Ortalama yaşın 31,6 olduğu ülkemizde sosyal medya kullanıcıların %55’i 18 ila 34 yaş arasında. Youtube’da video seyretme yaşı 2, kanal açıp yayın yapma yaşı ise 8. Bir ilkokulda yapılan araştırmada öğrencilerin %68’inin hayalinin youtuber olmak olduğunu görüyoruz.2 Rol model olarak ise öğrencilerin tamamı fenomenleri tercih ediyor, aileden veya hocaları arasından tercih yapan yok. Eğitimin amacının iş bulmak/para kazanmaya evrildiği sistemde 5 milyar $ değere ulaşmış bir piyasada kendine yer kapmak isteyen bir genci ne kadar suçlayabiliriz? Peki diğer temel meseleler, özü itibariyle inanç dünyamızla ne kadar örtüşüyor ki biz, bazı format değişiklikleriyle sorunları çözeceğimizi düşünüyoruz?

 

Gerçekten Gerçekliğe İhtiyacımız Var mı?

İyi niyetli bir kanaat önderi sosyal medya kullananlara tavsiyelerini sıralarken bencillikten, aşırılıktan ve gösterişten uzak durmalarını nasihat ediyordu. Oysa sosyal medyada benlik, tüketebildiğin ve bunu gösterebildiğin kadarıyla tanımlanıyor.

Paylaşım yaparken sözün doğruluğunu araştırmadan paylaşmayın diyoruz. Oysa araştırmalar, sosyal medyada en hızlı yayılan haberin, ön yargılarımızla uyuşan olumsuz haber olduğunu gösteriyor.3 Asılsız bir skandal binlerce retweet alırken, düzeltme haberi hiç ilgi çekmiyor. Yani bu mecra, hakikatle değil, sözün şehvetiyle var olan bir mecra zaten.

Başka bir yerde, devletin veya kurumların sosyal medya hesapları açıp yapacağı yayınlarla bu mecrada olması tavsiye ediliyor. Oysa insanlar –özellikle gençler- sosyal medyayı aile ve devlet gibi büyük anlam çerçevelerinin olmaması nedeniyle tercih ediyor. Özgürlük vaadi onları cezbediyor.  Ayrıca asıl etkiyi yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru hareketler yapıyor. Bu da ‘kurumsal hesap problemi’ dediğimiz sorunu doğuruyor, milyonlar harcanmış prodüksiyonların, ofislerin ve projelerin birkaç bağımsız profil kadar etki yapamaması sorunsalını.

Başka bir yorumda, ‘Aleyna Tilki saçma bir twit atıyor 10k beğeni alıyor, biz hakikati paylaşıyoruz kimse umursamıyor, bu yüzden bu mecra önemsiz’ serzenişi duyuluyor. Oysa şu soruyu sormak gerekiyor bu noktada: İnsanların hakikate ihtiyacı var mı? Sosyal medya özelinde bu sorunun cevabı, hayır. Çünkü burası öğretmeden çok etkilemenin, düşündürmeden çok oyalamanın mecrası.

Bu platformlarda zarf da önemli mazruf da. Yani ne söylediğiniz kadar nasıl söylediğiniz de kritik. Kimi zaman verdiğiniz bilginin talep görmemesi, alıcı hatası değil pazarlama başarısızlığı olabiliyor. Ayrıca bütün sosyal medya platformlarını aynı görüp bunun üzerinden değerlendirme yapmak da gerçeği ıskalamak demek. Her birinde ayrı ayrı muktezâ-i hâle uygun davranış gerekiyor. Söz gelimi, instagram, ifşa hastalığını körüklerken, twitter iftira ve istihza hasletlerini tetikliyor. Bu yüzden bir reçete teklif edilecekse, önce hastalıklar iyi tanımlanmalı.4

Hâsılı, temel dinamiklerini, akaidini ve makasıdını bilmediğimiz sürece, sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanmak imkânsız. Peki, tablo bu kadar karanlık mı? Bence hayır. Hatta aksine bu platformlar büyük kitlelere düşük maliyetle ulaşma imkânı sunan, bununla beraber mutlak doğruları olmayıp yönlendirilen doğruları olan mecralar. Bu anlamda iyi analiz edilir, suretler kadar asıllarıyla düşünülüp hüküm verilirse büyük bir potansiyeli de içinde barındırıyor.

 

Nasihat Uyarır, Gerçeklik Çarpar

Sosyal medya ünlüleri içinde seviyesiz, bayağı, düşük zekâlı ve ahlaksız olan ‘fenomenler’den önemli bir kısmının duruş sahibi veya dindar gençler tarafından takip edildiğini biliyoruz. Bununla beraber, müstehcen içerikleri veya sapkın tipleri takip etmenin psikolojik, sosyal ve manevi tahribatını anlatıp duruyor uzmanlar. Bunlar bir noktaya kadar işe yarıyor olabilir, göz zinası uyarısı bazı gençleri ikna edebilir. Fakat bu noktada sosyal medya gerçekliğini yüzlere çarpmak en sağlıklı yöntem bence. Örneğin, ‘eğlencesine’ takip ettiğiniz ve zararsız bir sanallıkta olduğunu düşündüğünüz bir eşcinseli aslında fonladığınızı bilmenin sarsıcılığı gibi. Çünkü sosyal medyada, insanlar etkileşim aldıkça para kazanıyor, para kazandıkça da yayın yapmaya devam ediyorlar. Yani birini öylesine takip etmek, onu öylesine takip etmekten ibaret değil, onun yaptığı ahlaksızlığa sponsor olmak demek. Yani göz zinası değil, bizzat zinaya maddi destek sağlamak. Meseleleri bu yönden anlatmak hem ikna ediciliği bakımından, efradı ve ağyarıyla anlamak ise etkin politika yapımı bakımından daha işe yarar olacaktır.

Dipnot[+]

0 Paylaşım