Afetle Şekillenen Dil: Travma Sonrası Dil Değişir mi?

0 Paylaşım
0
0
0

İlk bakışta alakasız olduğunu düşündüğümüz iki konudur aslında dil ve afet. Ne afete hazırlık sürecinde ne de alınacak önlemler tartışılırken “dil”den bahsedilir. Hâlbuki insanı insan yapan en biricik özelliklerden biriyken insanlığı derinden etkileyen olaylardan “yara almadan” çıkması elbette beklenemez. Kısa bir süre önce yaşadığımız deprem sonrasında dünyanın çeşitli yerlerinden gelen arama kurtarma ekipleri için sayısız dilde çevirmene ihtiyaç duyuldu, hızla terminoloji sözlükleri hazırlandı. Türkçe bilmediği için göçük altında sessiz kalan mültecilerin hikayelerini dinledik, Çinli arama kurtarma ekibiyle Türk ekibin aralarında geçen ilginç iletişime şahit olduk. Gündemimiz değişti, kullandığımız kelimeler de buna uyum sağlayarak söylemi değiştirdi. Her ne kadar bu örnekler toplumsal düzeyde değişimlere işaret etse de afetlerin dil üzerindeki bireysel etkilerini de göz ardı etmemek, özellikle iyileşme sürecine katkıda bulunacağından, büyük önem taşıyor. Bu nedenle; yazımda doğal afetler gibi travmatik olaylardan sonra dilin bireysel boyutta nasıl etkilendiğini üslup, içerik ve sözsel olmayan iletişim açısından inceleyeceğim.

İnsan beyni bir tehditle karşı karşıya olduğunu anladığında amigdala aracılığıyla sempatik sinir sistemini harekete geçirir. Böylece kortizol ve adrenalin gibi birtakım kimyasalların vücutta salınımı sağlanır. Bunun nedeniyse savaş ya da kaç tepkisini tetiklemek, bir bakıma insanı tehdide karşı harekete geçirmektir (Sperber, 2022). Tehdit ortadan kalktığında beynin ve vücudun normal işleyişine geri dönmesi beklenir. Buna karşın, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olan bireylerde tehdidin ortadan kalkmasının üzerinden uzun zaman geçmiş olsa bile en küçük bir tetiklenme ile beyin alarm vermeye devam eder (NIH, 2020). TSSB’ye yol açan travmatik olaylar daha bireysel (aile içi şiddet, istismar vb.) olabileceği gibi toplumun bütününü etkileyen olayların (savaş, doğal afetler vb.) da TSSB’yi tetikleyebileceği bilinmektedir (Marsella et al., 2008). Konu üzerine yapılan birçok araştırma, doğal afeti bizzat yaşamış kişilerin yaklaşık %40’ında, kurtarma çalışmalarında bulunanların %20’sinde, şahitlik etmiş genel popülasyonun ise %10’una yakınında TSSB görüldüğü konusunda hemfikirdir (Neria ve ark., 2007). Burada göz ardı edilmemesi gereken husus ise bu çalışmalarda genel anksiyete bozukluğu ve majör depresyon gibi diğer mental bozuklukların araştırma kapsamı dışında bırakılmış olduğudur. Zira bu bozukluklar da ele alındığında oranların çok daha artmasını beklemek mümkün olacaktır.

Laboratuvar ortamında travmatik olayların tekrar ortaya konulması kolay olmadığından ve bazı etik sorunları beraberinde getirdiğinden TSSB üzerine yapılan çalışmalar sıklıkla travma anlatılarından yararlanmıştır (Crespo ve Fernandez-Lansac, 2016). Travmatik bir olay yaşamış bireylerden travma anındaki deneyimlerini sözlü veya yazılı olarak anlatmaları beklenir. Dilin bilişsel süreçleri yansıttığı varsayılarak, anlatıların dilbilimsel yapısı farklı yöntemlerle incelenir. Böylelikle bireyin travmayı nasıl deneyimlediği, nasıl hatırladığı ve travmanın bellekte nasıl bir temsilinin olduğu anlaşılmaya çalışılır. Travma anlatılarını inceleyen çalışmaların ortaya koyduğu en çok tartışılan bulgulardan birisi TSSB’li bireylerin üslubunun diğerlerine nazaran çoğunlukla kesik ve düzensiz olduğudur (O’Kearney ve Perrott, 2006). Bireylerin kendilerini ifade etmekte zorlanarak deneyimlerini kelimelere dökemediklerinden bahsedilir. Anlatılar akıcı değil, birbirinden kopuktur. Yaşanılan olayların sırasında karışıklık, önemli detaylara erişimde zorlanma, tekrarlamalar ve “yani”, “şey”, “falan” gibi konuşma dolgularının (speech fillers) fazla kullanımı dikkat çekmektedir (Zoellner ve Bittinger, 2004).  TSSB’yi açıklayan bazı bilişsel teoriler bu durumun belleğin travmatik olayları işlemlerken normal işlemleme sürecinden farklı mekanizmalar kullanmasından kaynaklandığını öne sürer. (Brewin ve ark., 1996; Ehlers ve Clark, 2000). Yaşanılan travma anındaki duygu yoğunluğunun anıların belleğe düzensiz bir şekilde kodlanmasına neden olabileceğinden bahsedilir. Dolayısıyla, anıyı geri getirme (retrieval) süreci de düzensiz olmaktadır (Crespo, 2016). Buna karşılık, nöroanatomik görüş anlatıdaki düzensiz ve kopuk üslubun, TSSB nedeniyle hippokampüste oluşan işlev bozukluğuyla ilgilli olabileceğini savunmaktadır (Bremner ve ark., 1995). Hippokampüsün bellek için çok önemli bir rol oynadığının altı çizilerek, üsluptaki kopukluğun aslında belleğin doğru çalışmayarak hatırlamayı zorlaştırmasından kaynaklandığı öne sürülmektedir (Bremner ve ark., 1995). Öte yandan, TSSB’li bireylerin travma anlatılarında herhangi bir kopukluk veya düzensizlik olmadığını savunan çalışmalar da bulunmaktadır (Moulds ve Bryant, 2005; Zoellner ve Bittinger, 2004). Yukarıda bahsi geçen çalışmalarla aynı bulgulara ulaşamamalarının sebebi olarak bazı araştırmalarda katılımcıların genel bilişsel yetenekleri, anlatı stilleri, kaygı düzeyleri gibi karıştırıcı olabilecek etkenlerin göz ardı edilmiş olması söylenebilir. Literatürde travma anlatılarının üslubu konusunda ortak bir kanıya ulaşılamamış olduğundan sadece üslubu inceleyerek TSSB’li bireylerdeki dil değişikliklerini anlamaya çalışmak doğru olmayacaktır. 

Diğer taraftan, travma anlatıları içerik olarak incelendiğinde, beklenebileceği üzere, TSSB’li bireylerin diğer bireylere göre daha fazla duygu yüklü kelime kullandığı gözlemlenmiştir (Jones ve ark., 2007). Deneyimlerini daha çok “korkunç”, “öfke”, “dehşet” gibi negatif yüklü duygu belirten kelimeler kullanarak aktarmayı seçtikleri görülmüştür (Eid ve ark., 2005). Bu kelimelerin kullanım sıklığı TSSB semptomlarının şiddetiyle doğru ilişkilidir; fakat, aynı zamanda, travma yaşayan bireylerin duygularını bastırmadan deneyimlerinden ve yaşadıkları duygulardan bahsetmesinin uzun vadede semptomların iyileşmesi yönünde yarar sağladığı da yaygın bir kanıdır (Pennebaker, 1997). Literatür incelendiğinde içeriğe dair dikkat çeken bir diğer bulgu ise “ben” ve “biz” gibi birinci şahıs zamirlerinin fazla, “çünkü”, “sebep”, “düşünüyorum”, “biliyorum” gibi bilişsel işlemleme kelimelerinin az kullanılmasıdır (Jaeger ve ark., 2014). Bu bulguların nedenlerini anlamak için öncelikle TSSB’yle ilişkilendirilen bellek işlemleme süreçlerine bakmak gereklidir.  TSSB’yi açıklayan bilişsel teoriler, TSSB’li bireylerde travmatik olayın belleğe yüzeysel düzeyde sadece duygusal ve algısal odaklı kodlandığını, çevre ve anlam üzerine yapılandırıcı özümseme (elaboration) sürecinin atlandığını öne sürer (Brewin, 2011). Dolayısıyla, bireylerin etrafındakilerden soyutlanarak olayı daha çok kendileri odaklı yaşamaları dile birinci şahıs zamirlerinin çok kullanılması şeklinde yansıyor olabilir (Kleim ve ark., 2018). Aynı şekilde, bilişsel kelimelerin azlığının da yüzeysel işlemlemeyi ortaya koyuyor olabileceği savunulmaktadır (Kleim ve ark., 2018; Pennebaker, 1997). 

Dilin kapsamı ve tanımı üzerine süregelen tartışmalar günümüzde çoğunlukla sözlü dille beraber veya ondan ayrı olarak ortaya çıkan sözsel olmayan iletişim araçlarını da bu kapsam içerisinde kabul etme eğilimindedir (Özyürek, 2012). İletişimin vazgeçilmez birer parçası olan el, yüz ve beden hareketleri dili anlamada ve aktarmada bize çok daha geniş bir bakış açısı sağlamaktadır. Bu yüzden, TSSB’li bireylerde sözlü iletişim araçlarının yanında bu araçların da kullanımını incelemek hem TSSB’nin bilişsel süreçlerini anlamada hem de tanı koyma ve tedavi sürecinde farklı yöntemler sunma konusunda yardımcı olabilir. Bununla ilgili olarak, bir çalışmada sendromun en bilinen semptomlarından biri olan “duygusal uyuşukluk” ile bireylerin mimikleri arasında bir ilişki olup olmadığı ölçülmek istenmiştir. Çalışma sonucunda, komik video izletilen iki grup çocuktan TSSB’li grubun diğer gruba göre daha fazla nötr yüz ifadesi takındığı tespit edilmiştir (Fujiwara ve ark., 2015). Ne var ki, TSSB literatüründe özellikle jest üzerine yapılan çalışma yok denecek kadar az sayıda kalmıştır. Kullanılan jest biçimlerinin (ikonik, vurgu, işaret etme) ve jest kullanım sıklığının incelenmesi şüphesiz ki, jest literatürünün zenginliği göz önünde bulundurulduğunda, TSSB’yi açıklayan bilişsel teorilere çok farklı yönlerden ışık tutabilir. 

İnsanın ve insanlığın derinden etkilendiği olaylardan dilin hem toplumsal hem de bireysel düzeyde etkilenmemesini beklemek elbette anlamsız olacaktır. Afetler ve travmatik olaylar, dil ve iletişim üzerinde birçok değişikliğe yol açabilir. Özellikle bireysel düzeydeki değişikliklerin incelenmesinin hem yol gösterici hem de iyileştirici sonuçları olacaktır. Bu dil değişiklikleri, travma anında ya da sonrasında yaşanılan bilişsel süreçlerinin içyüzünü anlamamız için bir araç olmasının yanı sıra özellikle TSSB gibi saptanması zor ve çabuk saptanması önemli olan ruhsal bozukluklarda işimizi kolaylaştıracak, iyileşme sürecini hızlandıracak yöntemler sağlayabilir. Unutulmaması gereken husus, bireylerin sadece dil üslubunun, kullandığı kelimelerin veya jest ve mimiklerin ayrı ayrı olarak değil de bir bütün olarak incelendiğinde bir anlam ifade etmesidir. Öte yandan, her TSSB’li bireyde aynı semptomların ve dolayısıyla aynı değişikliklerin görülmeyebileceği unutulmamalıdır. Bununla beraber, yukarıda da bahsedildiği üzere, birçok çalışmada yaşanılan travmanın özellikle yazılarak anlatılmasının bir terapi aracı olarak uzun vadede iyileşmeye yardımcı olduğu bulunmuştur (Pennebaker ve ark., 1997). Dolayısıyla, diğer mental bozukluklarda da olduğu gibi dilin kendisinin de oldukça kuvvetli bir iyileşme aracı olarak kullanabileceği bilinmelidir.

 

 

KAYNAKÇA

Bremner, J. D., Krystal, J. H., Southwick, S. M., & Charney, D. S. (1995). Functional neuroanatomical correlates of the effects of stress on mem- ory. Journal of Traumatic Stress, 8, 527–553. http://dx.doi.org/10.1002/ jts.2490080403

Brewin, C. R., Dalgleish, T., & Joseph, S. (1996). A dual representation theory of posttraumatic stress disorder. Psychological Review, 103, 670–686. http://dx.doi.org/10.1037/0033-295X.103.4.670

Brewin CR. The nature and significance of memory disturbance in posttraumatic stress disorder. Ann Rev Clin Psychol. (2011) 7:203–27. doi: 10.1146/annurev-clinpsy-032210-104544

Crespo, M., & Fernández-Lansac, V. (2016). Memory and narrative of traumatic events: A literature review. Psychological Trauma: Theory, Research, Practice, and Policy, 8(2), 149–156. https://doi.org/10.1037/tra0000041

Ehlers, A., & Clark, D. M. (2000). A cognitive model of posttraumatic stress disorder. Behaviour Research and Therapy, 38, 319–345. http:// dx.doi.org/10.1016/S0005-7967(99)00123-0

Eid, J., Johnsen, B. H., & Saus, E. R. (2005). Trauma narratives and emotional processing. Scandinavian Journal of Psychology, 46, 503– 510. http://dx.doi.org/10.1111/j.1467-9450.2005.00482.x

Fujiwara T, Mizuki R, Miki T and Chemtob C (2015) Association between facial expression and PTSD symptoms among young children exposed to the Great East Japan Earthquake: a pilot study. Front. Psychol. 6:1534. doi: 10.3389/fpsyg.2015.01534

Jaeger, J., Lindblom, K. M., Parker-Guilbert, K., & Zoellner, L. A. (2014). Trauma narratives: It’s what you say, not how you say it. Psychological Trauma: Theory, Research, Practice, and Policy, 6(5), 473.

Jones, C., Harvey, A. G., & Brewin, C. R. (2007). The organisation and content of trauma memories in survivors of road traffic accidents. Behaviour Research and Therapy, 45, 151–162. http://dx.doi.org/ 10.1016/j.brat.2006.02.004

Kleim B, Horn AB, Kraehenmann R, Mehl MR and Ehlers A (2018) Early Linguistic Markers of Trauma-Specific Processing Predict Post-trauma Adjustment. Front. Psychiatry 9:645. doi: 10.3389/fpsyt.2018.00645

Marsella, A. J., Johnson, J. L., Watson, P., & Gryczynski, J. (Eds.). (2008). Ethnocultural Perspectives on Disaster and Trauma: Foundations, Issues, and Applications. New York: Springer Science+Business Media

Moulds, M. L., & Bryant, R. A. (2005). Traumatic memories in acute stress disorder: An analysis of narratives before and after treatment. Clinical Psychologist, 9, 10–14. doi:10.1080/13284200500116971

National Institute of Mental Health. (2020). Post-Traumatic Stress Disorder. U.S. Department of Health and Human Services, National Institutes of Health. Retrieved May 7, 2023, from https://www.nimh.nih.gov/health/publications/post-traumatic-stress-disorder-ptsd

Neria, Y., Nandi, A., & Galea, S. (2008). Post-traumatic stress disorder following disasters: a systematic review. Psychological medicine, 38(4), 467–480. https://doi.org/10.1017/S0033291707001353

O’Kearney, R., & Perrott, K. (2006). Trauma narratives in posttraumatic stress disorder: A review. Journal of Traumatic Stress, 19, 81–93.

Ozyurek, A. (2012). Gesture. In Sign language: An international handbook (pp. 626-646). Mouton.

Pennebaker JW, Mayne TJ, Francis ME. Linguistic predictors of adaptive bereavement. J Pers Soc Psychol. (1997) 72:863–71. doi: 10.1037/0022-3514.72.4.863

Sperber, S. (2022). Fight or Flight Response: Definition, Symptom, and Examples. Berkeley Well-Being Institute. Retrieved from: https://www.berkeleywellbeing.com/fight-or-flight.html

Zoellner, L. A., & Bittinger, J. N. (2004). On the uniqueness of trauma memories in PTSD. In G. M. Rosen (Ed.), Posttraumatic stress disorder: Issues and controversies. Chichester, UK: Wiley. doi:10.1002/ 9780470713570.ch8

 

0 Paylaşım